YAPBOZ
Seni gördüğümden beri kendimden uzaklaşmanın
yollarının arar oldum zira kendimle kaldığımda, sadece kısa bir an
odaklanabildiğim gözlerinin ruhumda yarattığı tahribatın katlanılmaz acısına
göğüs gerebilecek durumda değilim artık.
Önceleri her boş anımda kitap, gazete, prospektüs,
çamaşır suyu kutusunun arkasındaki uyarılar, çubuk kraker poşetinin üzerinde
yazan minik minik içerikler, lego kutusunun üzerinde yazan, ait olduğu şehre
dair bilgilendirmeler, filtre kahve kağıdının üzerindeki detaylar, makarna paketinin
üzerinde yazan pişirme önerileri, matkap kutusunun üzerinde iliştirilmiş
kullanma kılavuzu… Bana ait olmayan ne varsa okudum, onları yazanların,
yapanların hikayelerini, ben olsam nasıl yapardım edasıyla. Benden uzaklaşmaya
çalışırken yine bene dönüyordum her seferinde, kendimden uzaklaşamadığım için
de yine sen beliriyordun zihnimde. Okumanın bana bir faydası olmadığına kanaat
getirdim.
Sonraları televizyon izleyeyim dedim. Onlarca
kadın programlarını, survivor adasında yaşananları, bir topun peşinde koşan 22
adamı, oyun 90 dakika olmasına rağmen saatlerce top hakkında konuşabilen
yorumcuları, nereye gittiğini anlayamadığım siyaset oyunlarını, yüreğimi
katrana bulayan şehit haberlerini, nasıl dalgalandığını anlayamadığım ekonomik
seyri, çağın en büyük icadı olan kıblegah seccade reklamını, özünde ruh arınmak
olmasına rağmen gerçekte ekonomik bir faaliyetten farksız kılınan umre
reklamlarında tabldot yemekle açık büfe yemek arasında yalnızca bir asgari
ücret kadar farklı olduğunu anlatan din profesörünü… Televizyondaki sanalla
gerçeklik arasında sıkışmış dünyaya kaptırmaya çalıştım kendimi ancak yine bene
dönüyordum her seferinde kendimden uzaklaşamadığım için yine sen beliriyordun
zihnimde. Televizyon izlemenin de bana bir faydası olmadığına kanaat getirdim.
Daha sonraları müzik dinleyeyim dedim gözlerimi
kapatıp. Aynı şarkıcı, dam üstünde o neler tombul tombul memeler gibi manasız
şarkılar da söylüyordu, kolundan tutup da getiremem ki, kendimi ben zorla
sevdiremem ki gibi basit sözlü ancak manası derin şarkılar da söylüyordu. En
kısa denemem müzik dinleme faslında gerçekleşti. Benden uzaklaşmaya çalışırken
yine bene dönüyordum her seferinde, kendimden uzaklaşamadığım için de yine sen
beliriyordun zihnimde. Müzik dinlemenin de bana bir faydası olmadığına kanaat
getirdim.
Başkalarının yazdıkları, oynadıkları, söyledikleri
o kadar manasız geliyordu ki, onların hayatlarında benim ne işim var sorusu her
seferinde yüzüme çarpıyordu. Ben bir bireydim ve yaşadıklarım bana özeldi.
Tamam kendimden uzaklaşmak istiyordum ancak başkalarının hayatlarının
içerisinde de kaybolmak istemiyordum.
Sonunda sarhoş olmaya karar verdim. Bu duygunun
nasıl bir his olduğuna dair en ufak bir fikrim yoktu. Nereden başlamam
gerektiğini dahi bilmiyordum, yaşımın başında 3 vardı ve yanlışlıkla içtiğim
cin toniği saymazsak ağzıma alkol değmemişti. İsimlerini şu an hatırlamadığım
birkaç şişe aldım, bira içtiğimi hayal meyal hatırlıyorum şimdi ancak
diğerlerine dair hiçbir fikrim yoktu. Ne içtiğimi değil ama neler
hissettiklerimi hatırlıyorum. Çaresizliği hissettim, gözlerine bakmaktan dolayı
korkan, korkak beni fazlasıyla hissettim. Kendimden uzaklaşmaktan ziyade
kendime daha da çok yaklaştığımı, git gide acıya büründüğümü hissettim.
Yüzümdeki aptal gülümsemenin, kendim için olduğunu, yüzleşmek istemediğim
benin, bana gülümsediğini hissettim.
Kendime geldiğimde, gözlerinin ruhumda yarattığı
tahribatı senden başka kimsenin gideremeyeceğine inandım. Bunu benden başka
bilen yok biliyor musun, bir bakışınla beni darmadağın ettiğini ve bunu sadece
senin düzeltebileceğini.
Şimdi sadece susuyorum, bu satırları okur musun
bilmiyorum, ancak okusan sana seslendiğimi anlardın. Bunlar günlüklerden birer
satır, senden başka kimsenin anlamasına imkan yok. Dün seni yazdım günlüğüme
bugün olduğu gibi, yarın ve sonrası, yine sen, hep sen.
Bir bakışıyla ruhumu parçalayan, bu yapbozu
tamamlayabilir misin?
Kalbindeki boşluğu yazıyorsun, bir kuş gibi çırpınıyorsun, yerine bir şeyleri koyuyorsun, farklı hobiler ediniyorsun, başka şeyler seviyorsun olmuyor mu ?
YanıtlaSilYerine bir şeyler koy koy, sadece günü kurtarıyorsun. Öteleniyor boşluklar değil mi? Hepimiz böyle değil miyiz ama ne güzel ifade ediyorsun.
Şiir sevmezsin ama al sana
Nazım Hikmet. Çoğu yazında bu şiir gibisin.
Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
— demeğe de dilim varmıyor ama —
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!