DEFO
Sen en önde yürüyordun, ben en arkada. Sana doğru gelmek
istedim, adımlarımı hızlandırmak istedim, yanında yürüyerek varlığının tadını
çıkartmak istedim, senin kokunu kıskanan çiçeklere nazire yaparcasına kokunu
içime çekmek istedim.
Agatha Christie’nin kitaplarını okumayı çok severim. Bilinenin
aksine polisiye olmayan kitapları da vardır, bununla beraber çoğu kitabı sonunu
bir türlü kestiremediğim türden polisiye kitaplardır. Bu kitapların ortak
özelliği de katilin son 15-20 sayfada bulabilmenizdir, geri kalan kısımlarda
katili bulabilmenize imkan yoktur ki onun da en çok eleştirilen taraflarından
birisi budur. Kitabın gelişme kısmında okura cinayeti çözebilmek için yeterli
veriyi vermez. Bu durumda ilk 1-2 sayfada kitapta geçen karakterleri okuduktan
sonra son kısmı okumanız size pek de fazla bir şey kaybettirmez zira kitabın
gelişme kısmında edebi türden bir parça da bulamazsınız.
Kimi zaman bir çırpıda okurum giriş ve gelişme kısmını.
Son kısım gelmiştir artık, ana karakter Hercule Poirot (başka dedektif
karakterleri de vardır ancak ince bıyıklı Fransız zannedilen Belçikalı
karakter) herkesi bir salonda toplamıştır ve cinayeti nasıl çözdüğünü
anlatacaktır. Tam burada kitabı kapatırım, kendi kendime heyecan yaratırım.
Eğer evdeysem dışarı çıkarım kitabı yanıma almadan, dışarıdaysam da ya sinemaya
giderim ya da arkadaşlarla buluşurum bu heyecanı iyice arttırmak için. Er ya da
geç kitabı bitiririm tabi, bu heyecana da daha fazla dayanamayarak. Kitap
bitince kendimi bir boşlukta hissederim ve yeni bir Hercule Poirot macerasına
atılırım. Böyle böyle tüm seri bitti, Agatha Christie öldüğüne göre benim bu
heyecanım da bitmiş oldu.
Son kitabı az önce bitirdim. İçimde garip bir hüzün
belirdi. Hercule Poirot yine herkesi salonda toplamış olayı çözümlemesinin
başlangıcını teatral bir biçimde anlatırken defodan bahsediyordu, tam olarak
şöyleydi; “Defolu bir ürün reyonunda bir ürün aldığınızda önce defosunu bulmaya
çalışırsınız. Onun mutlaka bir yerinde defo vardır ve onu mutlaka bulursunuz.
Kullanılabilecek durumdaysa kullanırsınız yoksa olduğu yere bırakırsınız. Eğer
bir insan 30 yaşındaysa ve yalnızsa bu onun defolu olduğunu gösterir. Bana
bakmayın, ben ve benim gri hücrelerim bir istisna. Onun defosunu bulmaya
çalışın, eğer bulamazsanız yanılgıdasınızdır, mutlaka sizden sakladıkları
vardır. Tıpkı katilimizde olduğu gibi…” Bu etkileyici girizgâhtan sonra katili
birkaç sayfa sonra açıkladı.
Belki sana garip gelecek ama son kitabın ardından senden
vazgeçtim. Dedektifin dediği gibi ben de 30 yaşındaydım, yalnızdım. Mutlaka bir
yerlerimde defo vardı ve ben de bunun farkındaydım. Seni gördüğümden beri bir
rüya aleminde geziniyordum. Çok alakasız bir kitap yeniden kendimin ne olduğunu
hatırlamama vesile oldu. Defolu malı kusursuz ürün gibi satmaya çalışan satıcı
gibi hissettim kendimi.
Sen en önde yürüyordun, ben en arkada. Sana doğru gelmek
istedim, adımlarımı hızlandırmak istedim, yanında yürüyerek varlığının tadını
çıkartmak istedim, senin kokunu kıskanan çiçeklere nazire yaparcasına kokunu
içime çekmek istedim. Tabi ki bunların hiçbirisini yapamadım.
Vazgeçtim senin ruhunda da bir defo bırakmaktan, daha
benden haberin bile olmadan.
Dostum biz defolumu olduk
YanıtlaSil