ACİZ
“Namaz kıldığı zaman, bir kulu engelleyeni
gördün mü?”
Alak Suresi 9-10
Bunu yapabilecek
miyim bilemiyorum, karıncalanan zihnim, hızla atana kalbim tüm bedenimi ele
geçirmeye çabalıyor. Yine de yıllardır yaptığım gibi bu gece de görevimi yerine
getirmeliyim. Abdest ritüelinin son halkası, ayaklarımı yıkamak için
bacaklarımı zar zor kaldırıyorum. Halbuki son zamanlarda verdiğim kilolardan
dolayı göbeğim bana engel olmuyor, çok daha rahat hareket edebiliyordum. Yüzümü,
kollarımı, ayaklarımı kuruladım. Salona geçtim, rahmetli dedemin bana yadigarı
seccadeyi kıbleye doğru serdim. İlkokul son sınıftayken camiye gittiğim bir gün
namaz sonrası tesbihat esnasında etrafta hiç tesbih görememiş, elinde tesbih
olmayan kimi yaşlıların (burada yaşlı kelimesini bilhassa kullanıyorum zira
benden başka ölümü ensesine hissetmesi gereken genç yoktu) parmaklarıyla
hareketler yaptıklarını görüp onların yaptığı gibi bir şeyler yapmaya
çalışmıştım. Bunu rahmetli dedeme anlattığımda parmaklarıyla nasıl tesbih
çektiklerini anlatmış sonrasında da şimdi seccadenin yan tarafına bıraktığım,
askerliği zamanında şehit olan, üst ranzasında yatan arkadaşının ona şehit
olduğu çatışmadan birkaç saat önce hediye ettiği 33’lük oltu taşından yapılmış
olan tesbihi hediye etmişti.
Niyet ediyorum
Allah rızası için yatsı namazının 4 rekat ilk sünnetini kılmaya, uydum Kur’an
a.
“Allahu ekber”
Ellerimi
göbeğimin üzerinde birleştirdikten sonra okumaya başlıyorum “Sübhânekellâhümme
ve bi hamdik ve tebârakesmük…” bugün onu ilk defa gördüğümde benden kaçar adım
uzaklaştığını fark ettim. Bunu bilerek mi yaptı? Beni görmüş olabilir miydi simsiyah
saçları gibi olan gecenin karanlığında, yoksa bembeyaz teni gibi onu görünce
etrafa beyaz ışık yayan gözlerimden mi korkmuştu? Kafamı hafifçe sallayıp
zihnimi tekrar namaza odaklamaya çalışıyorum, birkaç başarısız denemeden sonra
hızla bir çırpıda kıyamı tamamlayıp rükuya geçiyorum.
“Sübhâne
rabbiyel..” ne demem gerekiyordu burada? Hiç duymadığım ama onun sesi olduğuna
yemin edebileceğim bir ses yardımcı oluyor bana “Sübhâne rabbiyel-azîm”. 3 defa
tekrarladıktan sonra doğrulup secdeye varıyorum. Secde, Allah’a belki de en
yakın olduğumuz nokta. Gözlerim kapalı, ne söylemem gerektiğini tamamen
unuttum. Silüeti gözlerimin önünde, karanlıkta kaçamak da olsa bana bir kere
bile bakmıyor. Belki de arada bakıyor da ben fark edemiyorum zira ben de ona
bakmaktan korkuyorum, onunla beraber kaybolmaktan, siyahla beyazın ahenginin
beni kavurmasından korkuyorum. Korkunun ecele faydasının olmadığını da
biliyorum. Alnım secdede, gözümün önünde o, ne söylemem gerektiğini bilmeden
öylece duruyorum. Yine aynı ses, yani onun sesi yardımcı oluyor bana ve ilk
rekatı tamamlıyorum.
Kaç dakikada
tamamladım o gece yatsı namazını hatırlamıyorum. Gerçekten de kılıp kılmadığım
konusunda ise pek bir fikrim yok ama zor da olsa namazı tamamlayabilmiş olmanın
huşusu içerisindeyim. Dedemin yadigarı oltu taşı tesbihi elime alıyorum ve
başlıyorum. “SubhanAllah, SubhanAllah, SubhanAllah, SubhanAllah, SubhanAllah…?”
ona kaçamak attığım bakışların birisinde gülümsemesini yakalıyorum, narin
yüzüne gülümseme o kadar çok yakışıyordu ki, ruhum bu güzellik karşısında
bayram ediyor, o bayram sabahı yeni kıyafetlerini giyen çocuk heyecanıyla
heyecanlanıyordu. Parmaklarım taşları çeviriyordu ama ne söylediğimi unuttum. “Elhamdulillah”’a
geçmiş miydim acaba, neyse baştan başladım. Defalarca baştan başladım.
“Namaz kıldığı zaman, bir kulu engelleyeni
gördün mü?” Allah’ın ayetini reddecek değilim, o engellemedi namaz kılmamı,
ona olan aciziyetim engelledi.
Yorumlar
Yorum Gönder