İDRİS BEYİN'İN MEYHANESİ
Çalıştığım yerden çok mutlu olduğumu söylemeliyim sizlere. Yazları dışarıya attığımız masaları saymazsak 7-8 masa sığdırabiliyoruz içeriye. Ortada ev tipi bir soba ki zaten bir evden farklı değil içerisi de. Ahşap, ara sıra cilalayarak bakmaya çalıştığımız masa ve sandalyeler, yöreyle özdeşleşmeye başlayan ama patronumuz İdris Bey’in ısrarla maviye boyamadığı, kahverengimsi yukarıya doğru açılır pencereler, ara sıra gıcırdasa da bizi asla yarı yolda bırakmayan eski ahşap döşemeler, duvarda asılı, özlemini yıllardır çektiğimiz ve bu duygudan mahrum kalmak için de ısrarla gitmediğimiz eski İstanbul’a ait birkaç siyah beyaz fotoğraf… İdris Bey dediğime bakmayın, ağız alışkanlığı. Gözünü seveyim İskender, ne beyi Allah aşkına, biz eski dost değil miyiz? Nereden çıkartıyorsun bu “Bey”’i der bana sıkılıkla. Ben de, sanki iş yeri dışında “Bey” diyorum, burası senin yerin ve burada patron sensin, işle dostluğumuz zedelenmesin derim ve işin içinden çıkılmaz bir tartışmaya gireriz. Gel beraber