YARA BANDI
Aforizmalar peşinde hissettim
kendimi yine bugün ve yazma listemde aforizmalara en uygun konuyu belirledim
kendimce. Uzun süredir yazmak istediğim bir konuydu “beklenti”. İçeriği zihnimde
hemen hemen tamamdı. Hayatımızın her döneminde bize mutsuzluk aşılayan bir
kelimeydi beklenti. Bunun üzerine onlarca örnek oluşturdum, çocukluktan
başlayarak ölene kadar bir sürü. Bunların arasından en etkileyici olanları
belirledim, hangi paragrafta hangi temayı anlatacağımı da. Yalnız etkileyici
bir giriş yapmam gerekiyordu ve Türk Dil Kurumu’nun sözlüğü bunun için oldukça
çarpıcı olabilirdi. Google’a “beklenti” yazdım ve çıkan sayfalara baktım. Türk
Dil Kurumu’nun sayfasına gelene kadar 4 sayfa daha vardı, onları inceledim ve
ifade etmek istediklerimden çok daha etkileyici tespitler gördüm ve sonuç
olarak beklenti ile ilgili yazmaktan vazgeçtim.
Bundan sonra kendimizi gereğinden
fazla önemsediğimizi düşündüm, tam olarak bu konu üzerinde yazılabilirdi. Bir kum
tanesi kadar ufak olduğumuz klişesinden yola çıkılarak yaşadıklarımızın sadece
bize özgü olmadığı, bilakis gayet sıradan olduğuna dair birkaç örnek
verilebilirdi. Örnekler beterin beteri vardırın çeşitli kollarından olup, “hayat
sevince güzel, sevince tatlı günler, bir kuşu kelebeği, bir taşı sevin yeter”
felsefesiyle Ayşeciğe bağlayarak tamamlanabilirdi. Birkaç satır yazdıktan sonra
çok sevdiğim bir abimin söylediği sözler geldi aklıma “Seçtiğin bazı konular
çok sıradan, bence sen en güzel aşkı anlatıyorsun. Bunları nasıl yazıyorsun
bilemiyorum, aşık olduğun birisi mi var yoksa şıpsevdi misin? Benim için çok da
önemli değil, senin kaleminden aşkı dinlemek istiyorum ben.” Yazıların okunma
oranlarına bakılırsa “aşk” diğer konulara göre çok daha ilgi çekici.
Aşk, üzerine beklentiden çok çok
daha fazla üzerine düşünülen, sayısız kitaplar yazılan, benim ifade etmek
istediklerimden çok daha fazla etkileyici tespitlere sahip, ustaların kaleminin
ucu olan bir konu değil mi? Ya da çok sıradan olmuş, “Kürk Mantolu Madonna”’da günümüzde
yaşayan Madonna’dan bahsettiğini zanneden arkadaşların ahkam kestiği bir konu
değil mi? Benim aşka dair yazdıklarımın diğer yazılara göre bu kadar ilgi
çekici olmasına gelince, okurlar tanıdıkları birisinin günlüğünü okuduğunu
düşünüyorlar. Yazıdaki erkek karakter yerine tanıdıkları isim olan İskender’i
düşünüyorlar ve bu magazin onlar için çok daha heyecanlı geliyor. Halbuki bir
arkadaşımın babasının vefatından esinlenerek yazdığım “Müsait Bir Yerde Ölecek
Var” isimli parçayı okusaydınız aşktan çok daha güzel yazılar olduğunu
görürdünüz. En çok okunan yazımın “Seni Aldattım” isimli yazı olduğunu biliyor
muydunuz? Nedenini izah etmeme gerek yok sanırım.
Yazıma son verirken hazır konu
aşktan açılmışken çok sevdiğim bir dostumun yazdığı ve keşke bu satırları ben
yazabilseydim dediğim cümlelerle sizleri selamlıyorum;
“Ben bittim dediğim bir anda
çıktın karşıma, yaşamak için onlarca tavsiye aldığım ancak o tavsiyeleri
gerçekleştiremediğimden dolayı yaşamak istemediğim, karanlıkları aydınlığa,
yalnızlığı kalabalığa, ateşi suya, nefreti sevgiye tercih ettiğim, insanların
neden güldüklerini anlayamadığım, dizlerimin faydasız bedenimi taşımamakta inat
ettiği, suyun tadını unuttuğum, dudaklarımın arasından günlerce sesin, sözün
çıkmadığı, konserve kutusuna sıkışmış parmağımdan kanın saatlerce aktığı bir
gün elinde bir yara bandıyla geldim hayatıma. Ruhumun yaralarını ne de güzel kapattın
gözlerimden gözlerine, dudaklarımdan dudaklarını, kalbimden kalbine, ruhumdan
ruhunu, sözlerimden sözlerine karışmak için tüm bedenimi, ruhumu
kanatabileceğim. Benim için yeterli yara bandın var mı?”
Yorumlar
Yorum Gönder