YALAN ve YAĞMUR
Yüzüme kapanan kapıdan sonra 10. kattan
aşağıya merdivenleri kullanarak inmeye başladım. Asansörde birisiyle karşılaşıp
selam dahi vermek istemiyordum. Kapı kapanmadan belki de sadece birkaç dakika
önce acilen çıkmam gereken ancak 2 saat süren nezaket nöbeti tuttuğum insanlara
yalan söylemem gerekti. Yalan söylediğimi bal gibi biliyorlardı ama hiç
bozuntuya vermediler, onlar da yalanıma ortak oldular. Karşındaki insan senin
söylediğin yalanı göz göre göre kabulleniyorsa ortada yalan yoktur, üzeri
örtülmüş gerçek vardır diyebiliriz sanırım.
Merdiven basamaklarını yavaş yavaş
inerken ciğerlerimin üst kısmına bir ağırlık çöktü. Sigara içmemiştim ama emin
olamadım, elimi kokladım, avucumun içine üfleyip burnuma tutmaya çalıştım, koku
yoktu. Kıyafetlerimi kokladım, hafiften kokuyordu ancak bu da ortamdaki
rahatsız olan diğer insanların ciğerlerini doldurmaya çalışan sigara dumanının
ağız ve burunlarından çıkarak dağ esintisi kokulu kıyafetime sinmeye çalışan
bir parça kokusundan başka bir koku değildi.
Birisi elinize silah verir, belirlenmiş
bir alanda nöbet tutarsınız. 2 saat boyunca o bölgeden ayrılamazsınız. Bunun sadece
askerlikte başımıza gelebileceğini düşünürdüm. Askerliğin ne kadar enteresan
olduğunu anlatırken ara sıra “Hangi güç sizi evin balkonuna gönderir ve 2 saat
boyunca orada öylece durmanızı sağlatabilir.” derdim. Nezaket bana bunu
yaptırdı, ya da güçsüzlüğümü, karar alamamamı, cesur adım atamamamı nezaket
kelimesinin arkasına saklıyordum.
Kapı önüne indiğimde biraz sonra sele
neden olacak yağmur yağmaya devam ediyordu, bu durumda arabaya kadar koşturacak
takati kendimde bulamadım ve kapı önünde duran banka oturdum. Yağmur sesi
ciğerlerimin üzerindeki ağrıyı boğazıma kadar taşıdı. Gözlerimin sulanmaya
başladığını hissettim. Evet, tam da o an ağlamaya başlamam, gözlerimin önüne
çektiğim bendi aşmam, düğümlenen boğazımı çözmem gerekliydi. Çökmeye meyilli
omuzlarımı geriye attım, sert tahta bankın bir kısmı sırtıma destek oluyordu.
Olabildiğince dik oturdum, sol elimle sakalımın çenemdeki kısmıyla oynamaya
başladım, bir süre Yağmura baktım, onu dinledim, geç kaldın dediğini duydum.
Determinist bir yaklaşımla o an hissetmem gereken duyguyu bulmaya çalıştım;
Kızgınlık; en naif insanların anlık bile
olsa hissedebileceği evrensel bir duygu. Kimi insanların saman alevi gibi
yaşadığı duygu olarak da tarif edilebilir. En son dün eve gelirken, yarım şişe
votkayı yorgun mideme elma suyuyla beraber yuvarlayacağımı düşünürken
vardığımda, ev arkadaşımın her iki sıvıyı da kaybettiğini, üstüne üstlük boş
votka şişesi ve elma suyu kutusunu buzdolabında fark ettiğimde hissettiğim
duygu.
Hayal kırıklığı; beklentilerin boşa
çıktığını gösterir ve en boş vermiş insanın bile hissedebileceği duygu olarak
tarif edilebilir. En son, birkaç ay önce düşük yapan eşimin hayata tutunma
çabaları sürecinde en sevdiğim dostlarımın yanımda olmayarak, yalnızlığımı
yüzüme yüzüme vurdukları, hayatım boyunca unutamayacağım, kimi zaman durduk
yere hüzünlenmeme neden olan duygu.
Kin; bunu tutabilmek için kötü niyetli,
tutan kişinin ömrünü bunlara harcadığı için kısa süreceği duygu. Hayatım
boyunca yalnızca bir defa tuttuğum, eski sevgililerim için bile
hissetmeyeceğim, tutmak için başlarda biraz zorlansam da bana son sözlerini not
aldığımdan dolayı, ona her adım atmak istediğimde atmayarak içimde bir güzel
büyüttüğüm, insan için kötü bir duygu.
Pişmanlık; anı yaşayan insanlar için
önemli olmamakla beraber duvara toslayan insanların “keşke” ile başlayan cümlelerine
ön ayak olan his. Yıllar önce hayatımı, aldığım havaya, içtiğim suyu,
konuştuğum insanları, izlediğim filmleri değiştirebilecek bir fırsatı teptikten
sonra hissetmeye başladığım, yapmadığım her şeyin ardından hissettiğim duygu.
Hiçlik; her insanın hayatında mutlaka
bir dönem hissettiği, kendisini gereksiz hissetmesine neden olan duygu.
Üniversitenin ilk senesini bitirdikten sonra bir arkadaşımın sevgilisinin beni
arayarak sevgilimden uzak dur ayarını çektikten sonra uyuşmuş ruhumun aynı
isimli yabancı bir şarkıyla beraber koca bir yaz hissettiği, hissettiğim
duygular arasında belki de en beteri olan duygu.
Bunlar üstünde ne kadar düşündüğümü
hatırlamıyorum. Az önce yalanıma ortak olanlardan birisinin beni aramasıyla
daldığım düşüncelerden sıyrıldım. Telefonunu açmadım. Ne hissetmem gerektiğini
bulamadım. Düşüncelere dalmadan öncekinden çok daha şiddetli yağmurun altına
kendimi bıraktım. Arabaya bindim ve oradan hızla uzaklaştım.
Yorumlar
Yorum Gönder