Kayıtlar

Temmuz, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

HUZURSUZLUK

Ara sıra öten, ne olduğunu bilmediğim kuşun sesi, bayrağı hafifçe dalgalandıran, altında oturduğum ve gölgesine sığındığım ve yine olduğunu bilmediğim ağacın yapraklarının sesiyle ahenkli biçimde sessizliğin içerisinde süzüldü. Tenime dokunan esinti, gölgenin altında bir an vücudumu diken  diken yaptı.  Halbuki  birkaç adım öteye güneşin altında çıksaydım terlemeye başlayabilirdim. “ Müjgan ” isimli ufak tekne limana yanaştı.  Emekli oldukları belli iki tıknaz yaşlı delikanlı elleri boş dönüyor gibiydiler ancak beyaz sakallarının arkasına sakladıkları gülümsemeleri bu ufak gezintiden keyif aldıklarını gösteriyordu. Önce kuşlar mı sustu yoksa salanın sesini duyduklarından dolayı saygı gösterisi olarak mı sustular bilmiyorum ancak o saatte alışkın olmadığım bir biçimde sala okunmaya başlandı. Müezzinin sesi ağlamaklı gibiydi, sesinin titremesini anlamamak imkânsızdı. Kitap okumaya devam edemedim.  Tam  adem  elmamda bir düğüm belirdi. Müezzinin titreyen sesi git gide gürleştikçe sanki

İZ DÜŞÜM

Hiç beklemediğim bir anda elimi tuttu. Varlığını yanımda hissetmek beni heyecanlandırırken, heyecanımdan pot kırmadan konuşmaya çabalarken, konuşmaya çabalarken onu sıkmamaya özen gösterirken bir anda ellerimiz birleşti. Bir erkek elinden beklenmeyecek kadar yumuşaktı elleri. Yıllardır bir kadınla beraber olmamasından dolayı babaannesi “sen gay misin” diye sormuştu bu soruyu ancak bir kadın eli kadar narin ellerini hissetseydi soruyu belki yine sorar da sorma nedeni farklı olurdu.    Sustum, sustu, sustuk. Eli elimle bir araya geldikten sonra öylece yürüdük. Karaköy’ün arka sokaklarında yürüdük önce biraz, oradan Tophaneye, İstanbul’un fethinde gemilerin karadan yürütüldüğü düşünülen yerlere doğru gittik. Boğazkesen caddesinde yavaş yavaş tırmandık. Masumiyet Müzesinin önünde geçtik. İstiklal Caddesine çıktık, onunla ilk kez kahve içtiğimiz Mandabatmaza gittik. Ne kadar sustuk bilmiyorum, oturduğumuzda “2 sade Türk kahvesi rica edebilir miyiz?” ağzından çıkan ilk cümle oldu elim

ALIŞKANLIK

Fatih Sultan Mehmet köprüsü renkli ışıklarıyla doğaya kafa tutup güneşin yerini almaya çalışıyordu. Denizin kenarında, az ötede siparişi yarım saat geçerse para vermeyin diye iddialı bir söz kurup taşıyıcıların canını tehlikeye atan pizzacıdan aldığım orta boy bol sucuklu pizzayı, bir tanesi buz gibi, diğeri buz gibi olanı bitirirken ve pizzayı yerken ılınacak bira eşliğinde yiyordum. Akşam sporuna çıkmış koşan insanları görüp, sarkmış meme ve göbeğimden, aylardır doğru düzgün kesmediğim sakallarımdan, kurt adam gibi olmuş kulak kıllarımdan, yağdan birbirine sürten bacaklarımın pişik olmasından, ekranda daha az harf olsun ve daha rahat yazabileyim diye Türkçe yerine İngilizce klavye kullanmama neden olan dolma parmaklarımdan kendimden iğrendim. Bir an boğazımda pizzanın kaldığını hissettim. Bir yudum bira içtim ve kendimden iğrenmeyi bırakıp pizzayı yemeye devam ettim. Ilımaya yüz tutmuş ikinci birayı da içtikten sonra eve arabayla değil de taksiyle dönmeye karar vererek akşam s