Kayıtlar

Aralık, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

KİTAP OKUMANIN TARİHİ

Kitap okumaya başladığım yıllar ortaokulun ilk senesine denk gelir. Kütüphaneye gezi düzenlenmişti. El ele tutuşarak gitmiştik, internet âleminin olmadığı, çocukların evlerinde ya da internet kafelerde durmadığı, sokaklarda misket oynadığımız, çember peşinden koştuğumuz, tasolarla birbirimizi “kökmeye” çalıştığımız, alt sokakla “mahalle” maçları yaptığımız bir dönemde. Yollara asfalt yeni dökülmüştü, o zamana kadar toprak yollardan oluşan mahalle araları artık asfalttı. İş makinelerinin peşinde deli divane gibi dolanıyorduk, sanki aya çıkıyorlarmış gibi mühim bir iş yapıyorlardı. Alt tarafı asfalttı, ama bu o zamanlar benim için o kadar önemliydi ki, asfaltı düzleştiren araca bakarken arkamdan korna çala çala gelen kocaman kamyonun sesini duyamayacak kadar transa geçmiştim. Beni yol kenarına bir çırpıda çeken işçi olmasa, küçücük bedenimi artık duramayacağı mesafede fark eden kamyon şoförünün kullandığı devasa kamyonun altında kalacaktım. Belki de kitap okuma maceram ertesi

SEN VARSIN

Bazen öyle bir bakıyorsun ki, bildiğim ne varsa beynimin en ücra köşelerine kaçıyor, dilim lal oluyor. Kendimden şüphe ediyorum, varlığımın seni mutsuz ettiği hissine kapılıyorum. Ki yapmak istediklerim bunların tam tersi. Seninle konuşmak istiyorum, sonsuza kadar konuşmak. Anlatmak istiyorum, hiç susmadan konuşayım ki nazik sen de, gözlerini benden alama. Dolaylı da olsa gözlerime bakabil, ben de ela gözlerinin içerisinde nasıl bir belaya doğru sürüklendiğimi hissedebileyim. Bela ki nasıl bir bela, “aşk belası”. Varlığım seni mutlu etmesini, sen mutlu oldukça gözlerinin parıldamasını, gözlerin parıldadıkça mutlu olmanı ve beni mutlu etmeni, mutluluklarımızın birbirleri içerisine karışmasını. Sonsuzluğun içerisinde kaybolmayı istiyorum. Bazen öyle bir konuşuyorsun ki, bir kelimesini bile kaçırmamaya çalışmanın endişesini yaşarken anlattıklarının büyüsüne kapılmayı bile atlayabiliyorum. Anne karnındaki ceninin kulağına gelen sesleri dışarıya çıktıktan sonra araması ve onu her duyd

SOKAKLARDA ARADIĞIM

Eski İstanbul’un birkaç saat sonra dolacak sokaklarında amaçsızca yürürken yıllar öncesinin yarım kalmışlığı soğuk havayla beraber vücuduma işledi. Ayaklarım adımlar atıyordu, isteksizce, iyice yıpranmış olan ayakkabılarıma hurdaya çıkartmak istercesine. Evet, bir amacım yoktu sabahın o saatinde, ıssızlıkta. Bir yandan da boğazıma düğümlenen cümleleri çıkartmak, kendimi rahatlatmak için bir şeyler arıyordum. Ama bu aradığım “şey” ne olabilirdi? Üniversite yerleştirme sonuçlarının açıklanmasını beklerken, kendimi manevi olarak rahatlatmak için bir sabah namaza gitmiştim. Kimisinin adak dediği, benim ise “rüşvete” daha çok benzettiğim birkaç vaatte bulundum. Bununla beraber kendimi çok da huzurlu hissediyordum. Namazdan sonra biraz daha dua etmek için bekledim, uzun uzun dua ettim. Sonra sırtımı caminin kolonlarından birisine verdim ve biraz dinlendim. Caminin içerisinde bir kedi olduğunu gördüm. Kimi mezhepler için sakıncalı olabileceğini anımsıyordum. Güvenlik görevlisi kediyi ko

FARKLI BİR YOL

Farklı bir yol değil aslında yürüdüğüm. Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinden sonra yaptırdığı caminin avlusunun alt tarafında, Edirnekapı’dan bakınca Vezneciler’i görmek isteyen birisi yüzünden ortalama bir adam boyundan daha fazla kazılan ve buna müteakip senelerde günden güne caminin ve avludaki diğer yapıların duvarlarında çatlaklara neden olan caddeden, bulunduğu yer bir zamanlar dere olan ve bostanların sulanmasına vesile olan, zamanında çok geniş inşa edildiği gerekçesiyle eleştirilen ancak oluşturulan çarpık yapılaşma ile şu an ihtiyaçlara karşılık vermekte zorlanan Vatan Caddesi’ne inen yol:   Akdeniz Caddesi. Caddeden aşağı doğru inerken sağ yanımda günlük olarak yöresinden getirildiği ifade edilen tatlıların sergilendiği vitrinler, sol yanımda yol ve yolun diğer tarafında geniş açıyla daha rahat gördüğüm, birkaç tanıdık ve çoğunda aşina olmadığım harflerde yazılmış tabelalar. Kırmızı ışıkta durdum. Sol yanımda, karanlığın ciğerini dağlayan trafikte tıkanmış arabala