Kayıtlar

Temmuz, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

MÜZİK RUHUN GIDASIDIR

Bundan aylar önce bir akşam vakti zihnimdeki düşüncelerle beraber sahilde aheste aheste yürürken bir eksiklik olduğunu fark ettim; “Müzik”. İnsanlardan olabildiğince kaçmanın yöntemiydi bu, kulaklıklar kulağımdayken kimseler rahatsız etmez, onların aptalca konuşmalarına şahit olmazdım. Bununla beraber kendimden de olabildiğince uzaklaşırdım. Beni derin olduğuna inandırmaya çalışan aslında oldukça sığ olan düşüncelerime bile katlanamazdım. Evet, müzik tam olarak bunlardan uzaklaşmanın bir yöntemiydi benim için. Birkaç yıl önce, o zamanın asgari ücreti gibi bir tutara aldığım kablosuz, dış ortamdan beni tamamen yalıtan kulaklık, dışarıya adımımı atmamla beraber o gün bana yardımcı olamayacağının haberini veriyordu. Hayır, şarjı bitmemişti ancak yine de ne sorunu olduğunu bilemiyordum. Bugünlük de böyle olsun o zaman diyerek kısa bir yürüyüşün ardından kendimi sahilde yürür halde buldum. Yürürken türlü türlü cümleler bir kulağımdan girip diğer kulağımdan çıktı ancak çıkarken küçük be

ZATEN

“Kızla konuş.” dedi bana. Ben de “Deneyeyim ama zorlanıyorum.” diye yanıtladım. “Kaybedecek neyimiz var ki, zaten dipteyiz.” Arkadaşımdan bu mesajı aldıktan sonra derin bir nefes aldım. Ciğerlerimi dolduran havayı anneannem gibi ses çıkartarak saldım. Birkaç adım ötemdeki ara sıra göz göze geldiğimiz masasına doğru yavaşça yürüdüm. Hâlbuki arkadaşım kaybedecek bir şeyimizin olmadığını hatırlattığında bir an cidden en kötü ne olabilir ki diye düşünüp rahatlamıştım. Bir kadın için sade, benim için ise dünyanın en renkli masasının başına geldiğimde dilimden bilinçsizce “Çay içelim mi?” çıkıverdi. Ayağımı sürürken ne diyeceğimi düşünmemem ne kadar da büyük ahmaklık. Ne kadar aptalca bir soru bu “Çay içelim mi?”. Bir çay içmenizde yarar var şeklinde yorumların döndüğü şimdilerde televizyonların yasaklısı evlilik programlarındaki gibi. Hayatımda ilk defa sigara içmediğime pişman oldum. Keşke sigara içseydim de bunu bir sosyalleşme aracı olarak kullanarak onu sigaraya davet edebilse

MERAK ETTİĞİM HİSLER

  Saat 11’de Beşiktaş’ta olması kuvvetle muhtemel arkadaşımı aradım. Telefonumu açmadı. Birkaç adım ötemdeki Starbucks’a gittim. Her zamanki gibi orta boy sade filtre kahve istedim ve yine her zaman olduğu üzere keşke küçük söyleseydim dedim. Zira her seferinde şekline baktığımda orta olduğunu düşündüğüm bardak kocaman çıkıyor ve kahvenin bir kısmı sürekli ziyan oluyordu. Deniz kenarına yürüdüm, çeyrek geçeye 5 dakika vardı ve telefon hala daha çalmamıştı. Artık yalnızca lüks otelin ve başkanlık araçlarının girebildiği denizin kenarındaki caddede hızlı adımlarla vapura yetiştim. Güneşten korunaklı, vapurun ön kısmında üst kata çıktım ve kitabımı okumaya koyuldum. Vapur henüz hareket etmişti ki arkadaş aradı, belki dönüşte diyerek telefonu kapattım.   Vapurdan indikten sonra amaçsızca kalabalığı takip ettim ve kendimi Kadıköy çarşının içerisinde buldum. Kadıköy’e her geldiğimde İstanbul’da değilmişim gibi hissediyorum, güzel kızları, tarz erkekleri, farklı kafele

YALAN ve YAĞMUR

Yüzüme kapanan kapıdan sonra 10. kattan aşağıya merdivenleri kullanarak inmeye başladım. Asansörde birisiyle karşılaşıp selam dahi vermek istemiyordum. Kapı kapanmadan belki de sadece birkaç dakika önce acilen çıkmam gereken ancak 2 saat süren nezaket nöbeti tuttuğum insanlara yalan söylemem gerekti. Yalan söylediğimi bal gibi biliyorlardı ama hiç bozuntuya vermediler, onlar da yalanıma ortak oldular. Karşındaki insan senin söylediğin yalanı göz göre göre kabulleniyorsa ortada yalan yoktur, üzeri örtülmüş gerçek vardır diyebiliriz sanırım. Merdiven basamaklarını yavaş yavaş inerken ciğerlerimin üst kısmına bir ağırlık çöktü. Sigara içmemiştim ama emin olamadım, elimi kokladım, avucumun içine üfleyip burnuma tutmaya çalıştım, koku yoktu. Kıyafetlerimi kokladım, hafiften kokuyordu ancak bu da ortamdaki rahatsız olan diğer insanların ciğerlerini doldurmaya çalışan sigara dumanının ağız ve burunlarından çıkarak dağ esintisi kokulu kıyafetime sinmeye çalışan bir parça kokusundan başka