SIRADAN BİR GÜN


Size dünüm nasıl geçti onu anlatacağım. Ara sıra sohbetlerimiz esnasında diyorum ya, yazdıklarımın hepsini yaşamış olamam, elbette içerisinde kurgu da var diye. Buyurun size kurgusuz, betimlemesiz, düz bir yazı.
 
Dünü anlatmadan önce, evvelsi gün ile başlamak istiyorum. Pazartesi günü akşamüzerine doğru elimdeki işi bitirmeye çalışırken vaktin dolduğunu fark ettim. Ertesi sabah da devam edebilirdim ancak o anki konsantrasyonla bir an önce bitirmek istedim ve bunun için mesaiye kalmam gerekiyordu. Atahan’a mesaj attım, eğer müsaitse onda kalmak istediğimi söyledim. Hiç tereddüt etmeden kabul etti o da sağ olsun.
 
İşlerimi tamamladıktan sonra arabaya bindim ve beş dakika mesafedeki yaşadığı siteye doğru yola çıktım. Siteye varmadan önceki son kavşaktaki ışıklarda bir tırın yanında durdum. Normalde sağ tarafa dönecekti, ben de sağa dönecektim. Dönüş alanı ikimiz yan yana geçecek şekilde son derece yeterliydi. Yeşil ışık yandı, ben de tırla beraber hareket ettim ve tır aniden sol tarafa doğru hareketlendi, üzerime çıkacaktı. Ben de ani bir manevrayla sola kırdım ve düz devam ettim. Tır ise kavşağı biraz geniş almak için önce biraz sola manevra yaptı, son sağdan devam etti. Bilmediğim bir yolda ben de uzun bir süre gittim. Nereden döneceğimi bilemedim. Kendimi birden Kapaklı da buldum. Eve ne kadar da geç vardığımı söyleyen arkadaşıma durumu anlattım. Ne kadar korktuğumu söyledim, sonra da konuyu kapattık ve hoş sohbetle birkaç saat beraber oturduk. Çay demledi, susamlı çubuk kraker yedik.
 
Sabah arkadaşımda biraz önce çıktım. O da arabayla gidiyordu işe. Giderken kırmızı ışıkta sağ tarafta bir taksinin arkasında durdum. Onun solunda da ilçeler arası yolcu taşıyan bir ticari minibüs vardı. Yeşille beraber hareketlendik, minibüs sağa sinyal verdi. Yol vermedim, beni sıkıştırmasına rağmen yanından geçtim. Arkadan selektör yaptı. Aniden arabayı durdurdum, el frenini çektim, emniyet kemerimi çıkarttım, camı açtım ve arkaya dönerek minibüs şoförüne bağırmaya başladım, o da kendince el kol hareketleri yaptı. Yerime geçtim, aracı çalıştırdım ve yoluma devam ettim. Şoförü gözüme kestirmiştim, dövebilirim gibi hissettim bir an ama uzatmadım. Bu normal, trafikte yığınla kavga oluyor diye düşünüyor olabilirsiniz. Burada üzerinde durulması gereken konu İstanbul trafiğinde yığınla maganda olmasına rağmen sakinliğimi korumam ve sükunet içinde arabayı kullanırken, burada nispeten tolere edilebilecek bir durumken hışımla hareket etmiş olmam.
 
Bundan sonrası iş yerinde geçiyor ancak size oturup gün içerisinde yapacaklarımı anlatacak değilim, korkmayın. Yalnızca tam bu noktada öğle yemeği sonrası Eren’le yaşadığımız diyalogu özetlemem gerektiğini hissediyorum. Öğle yemeği sonra kafeteryada beklerken Eren ve etrafındaki arkadaşlarla kısa bir konuşmamız oldu. Konu benim blogdaki yazılarımdı. Orada da yeniden ifade ettim, yazdıklarımın hepsini yaşamış olamam, bunu benim günlüğüm gibi okumayın dedim, Eren ise hayır, ben, seni düşünerek, senin yaşadığını hissederek okuyorum onları dedi. Bunun üzerine ben de, o zaman bugün veya yarın sadece beni anlatan kurgusuz bir yazı yazacağım, okursunuz dedim, ona ve etrafındaki arkadaşlara. Tamam dedi Eren’de, merakla beklediğini söyledi.
 
Akşamüzeri İstanbul’da bir yemeğe davetliydim, bunun için adetim olmadığı üzere Cuma harici hafta içi bir günde arabayla beraber yola çıktım. Normalde e5 güzergâhını kullanırım İstanbul istikametine doğru giderken. Yol üzerinde indirebileceğim arkadaşlara haber eder, onların en azından 10-15 dakika eve erken varmalarına yardımcı olmaya çalışırdım. Bu sefer yemeğe geç kalmama adına onlara haber vermedim zira trafiğin durumuna göre TEM’den de gidebilirdim ki öyle oldu.
 
Sakin bir yolculuk geçirdim, trafiğe girene kadar ki yakıt tüketimimi kontrol ettim, 5,2lt/100 km görünüyordu. Sonrasında trafik içerisinde yavaş yavaş ilerlemeye devam ettim. Youtube’dan Kemal Sunal’ın hafiye olduğu dizi “Bay Kamber”’i açtım. Trafikte onu izledim. Nihayet gişelere geldim. Bir süredir Fatih Sultan Mehmet köprüsündeki gibi tepedeki kameralardan geçiş ücretleri kesiliyordu. Gişelerin fiziksel olarak kaldırılması ise hala sürüyordu.
 
Kamyonların kör noktasında kalma tehdidinden kaçmak için en sol şeritteydim. Bundan sonra anlatacaklarım ise birkaç saniye içerisinde gerçekleşti. Birisi dur işareti yaptı, sol yanıma baktım, oradaki gişelerin kaldırılması inşaatına geçeceğini düşündüm, durdum. Bana silah doğrulttu ve in arabadan diye bağırdı. Ne yapacağımı bilemedim. Etrafım birden polisler tarafından sarıldı. Ellerimi kaldırdım, arabadan indim. Yat yere, ellerini göster diye bağırdılar, uzandım. Hareket etme, ellerini göster dediler. Birisi ayağıyla sırtıma bastı, kollarımı arkada birleştirdi, üzerimi aradılar. Sonra beni kaldırdılar ve birer koluma girdiler, beni mobil sorgu odası gibi bir yere götürdüler. Giderken “sen ne ayaksın, olayın ne senin diye bağırdılar”. Ne diyeceğimi bilemedim.
 
İçeri geçince donuma kadar soyundum, orada bir şey olup olmadığını anlamak için çömel kalk dediler. Çorabı ters çevirttiler. Sonra giyindim tekrar. Arabamın kime ait olduğunu sordular, karakola gidip gitmediğimi, emniyet şeridini kullanıp kullanmadığımı, bir olaya karışıp karışmadığımı. Cevapladım hepsini ve aklıma gelmeyen diğer soruları. Polis çocuğuyum ben de dedim, anlattım. Bir yandan da kendimden şüphelendim. İki önceki hafta sonu arabayı periyodik bakıma götürdüm, acaba orada arabaya bir şey mi koydular dedim.
 
Yaklaşık yarım saat sonra telefonumu ve cüzdanımı getirdiler. Kimi arayacağımı bilemedim. Babamı aramak geldi aklıma ama arayamadım. Ne yapabilirdi ki o an, telaşlandırmaya gerek yoktu. Rütbelerini bilmediğim büyük amirler geldi içeriye, bunun olayı nedir diye sordular, anlattı oradaki polislerde. Tabirlerin tam olarak ne olduğunu bilmiyorum ama aracım “kısım araması listesindeymiş” bu da çok tehlikeli olduğum anlamına geliyormuş. Plakam kopyalanmış. Benim temiz olduğum anlaşılınca sırtıma basan polis özür diledi, ne yapabiliriz ki, kimin ne olduğu belli değil dedi. Silahı doğrudan yüzüme yönelten komiser, “bir ara hareketlendin, ateş etmek üzereydim” dedi. Tutanak getirdiler, imzaladım, aracımın başına gittim iki polisle beraber. Plakamın arama listesinden düşürüldüğünü ancak yine de değiştirmem gerektiğini tavsiye ettiler.
 
Arabama bindim, evime gittim, duş aldım ve yattım.
 
Sıradan bir günüm böyle geçti.

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

İDRİS BEYİN'İN MEYHANESİ

ANLAMSIZ CÜMLELER

ÖLMEK İÇİN ERKEN