MERAK ETTİĞİM HİSLER


 
Saat 11’de Beşiktaş’ta olması kuvvetle muhtemel arkadaşımı aradım. Telefonumu açmadı. Birkaç adım ötemdeki Starbucks’a gittim. Her zamanki gibi orta boy sade filtre kahve istedim ve yine her zaman olduğu üzere keşke küçük söyleseydim dedim. Zira her seferinde şekline baktığımda orta olduğunu düşündüğüm bardak kocaman çıkıyor ve kahvenin bir kısmı sürekli ziyan oluyordu. Deniz kenarına yürüdüm, çeyrek geçeye 5 dakika vardı ve telefon hala daha çalmamıştı. Artık yalnızca lüks otelin ve başkanlık araçlarının girebildiği denizin kenarındaki caddede hızlı adımlarla vapura yetiştim. Güneşten korunaklı, vapurun ön kısmında üst kata çıktım ve kitabımı okumaya koyuldum. Vapur henüz hareket etmişti ki arkadaş aradı, belki dönüşte diyerek telefonu kapattım.
 
Vapurdan indikten sonra amaçsızca kalabalığı takip ettim ve kendimi Kadıköy çarşının içerisinde buldum. Kadıköy’e her geldiğimde İstanbul’da değilmişim gibi hissediyorum, güzel kızları, tarz erkekleri, farklı kafeler, modern Anadolu’nun esintileri, hepsi orada. Akmar pasajının, balıkçılar çarşısı tarafı çıkışındaki dükkânda çalışan arkadaşı arıyor gözlerim. Onu yine göremiyorum. Arkadaşı ise orada, daha önceden tanışmıştık onunla ancak her seferinde ismini unutuyorum. Boğaç mı, Borahan mı? Normalde unutulmaması gereken bir ismi vardı. Unuttum ben tabi ki.
 
Saati kontrol ettim, on ikiye on beş dakika vardı ve bu da Beşiktaş’a giden bir sonraki vapura yarım saat olduğunun haberini veriyordu. Yavaş adımlarla Kadıköy çarşısının tadını çıkarttım. Ana caddeye çıktığımda ise içerisinde yüzlerce simit olan bir tezgâh gördüm. Tezgâhın yanında da iki kasa daha yeni gelmiş simit vardı ve onlar da biraz sonra tezgâhın içerisinde yerlerini alacaklardı. Sıradan bir tezgâh ve sıradan bir simitçi, benim için enteresan olan ise simitçinin tezgâhını Simit Sarayı’nın önünde açmasıydı. Vapura gidene kadar, vapurdayken ve sonrasında ne kadar olduğunu kestiremediğim bir süre boyunca simitçinin ne hissetmiş olabileceğini düşündüm. Bu da daha önceden hiç yaşamadığım ve merak ettiğim bazı duyguları zihnimden hızla geçirdi.
 
O simitçiden yola çıkarak hemen yan tarafındaki değnekçi adamın otobüslere sürekli düdük çalıp eliyle gözlerimin hızına yetişemeyeceği biçimde gel gel yaparken ki hislerini merak ettiğimi fark ettim.
 
Daha önceden yağı ve çekirdeğin çitlemesiyle meşgul olunurken, şimdilerde ayçiçekleriyle fotoğraf çektirmenin nasıl bir his olduğunu merak ediyorum.

Ayçiçeğiyle fotoğraf çektirdikten sonra Instagram’a yükleyeceğim bir fotoğrafın 200’den fazla beğeni almasının nasıl bir his olduğunu merak ediyorum.
 
Elit bir atmosferde kahve içerken elinde bıçakla içeri girip para isteyen, para yok yanıtını aldıktan sonra gözlerimizin güvenliği aradığını fark eden madde bağımlısı gencin “istesem sizi şimdiye kadar çoktan bıçaklardım” derken ki hislerini merak ediyorum.
 
Sağ dirseğinin üst kısmına sevdiği kadının ismini yazdıran delikanlının, ayrıldıktan sonra neler hissettiğini merak ediyorum.
 
Çevrede konuşulanları duyarken, yatağa bağımlı biçimde öylece durup, evet için bir, hayır için iki defa gözlerini kırpan adamın bu iki kelime harici anlatmak istediklerini anlatamazken hissettiklerini merak ediyorum.
 
Vapura sürme iskele yanaştırılmadan bir an önce atlamaya çalışan, kırmızı ışıkta beklerken, ışık daha yeşile dönmeden aracı yavaş yavaş hareket ettiren, hala daha kırmızı yanarken önündeki aracın hareket etmesi için korna çalan insanların evlerine birkaç saniye önce vardıklarındaki hissettiklerini merak ediyorum.
 
Yağmur’a olan aşkını ağdasız cümlelerle dile getiren gencin, onunla beraber ıslanırken hissettiklerini merak ediyorum.
 
Aldatan bir erkeğin, aldattığı sevgilisinin gözlerinin içine baka baka onu ne kadar çok sevdiğini anlatırken hissettiklerini merak ediyorum.
 
Kendi evladının salasını okurken gözyaşları içerisinde sesi titreyen müezzinin, kimin öldüğünü anons ederken hissettiklerini merak ediyorum.
 
Doğru düzgün bir iş bulamadığından dolayı polis olan yeni yetme bir gencin, beline silahı takıp caddelerde küçük dünyaları ben yarattım edasıyla yürürken ki hissiyatını merak ediyorum.
 
Ağaçlar ölmesin diye eylemler yapan birisinin, kendi müstakil evi yapılırken kesilen ağaçlar karşısında vicdanını rahatlatırken ki hissiyatını merak ediyorum.
 
Dünya malına tamah etmeyiniz, kefenin cebi yoktur ve size Allah’tan ve dualarınızdan başka yardımcı olabilecek başka bir şey yoktur şeklinde vaaz veren imamın, miras yüzünden kardeşleriyle kavga ederken ki hissettiklerini merak ediyorum.

Körü körüne bir partiye sadık kalıp fanatik olan birisinin, parti önderlerinden birisinin karıştığı skandal sonrası başını kuma sokup gerçekleri duymamak için çırpınırken ki hissettiklerini merak ediyorum.
 
Yeni yetme bir yazar adayının, yazılarını olabildiğince geniş kitlelere yaymaya çalışırken maruz kaldığı en küçük bir eleştiri sonrasında hissettiklerini merak ediyorum.
 
Vücudunun her yanı dövmeler ile kaplı bir gencin, dede olup torunları ondan korktuğundaki hissiyatını merak ediyorum.
 
Kötü zamanlarımda yanımda değildin diye arkadaşına sitem eden birisinin, sitem ettiği kişi kötü zaman geçirirken yanında olmak gibi bir çaba sarf etmediğindeki hislerini merak ediyorum.
 
Âşık olduğu kadınla dünyanın her bir yanını gezen adamın, yeni yerler keşfederken ki hissiyatını merak ediyorum.
 
Biraz sonra temizleyeceği tuvaletten çıkan adamla göz göze gelen temizlik görevlisinin hissettiklerini merak ediyorum.
 
Bir daha buluşmayacaklarını bile bile “görüşürüz” diye ayrılan insanların birbirlerine sırtlarını döndükleri andaki hissettiklerini merak ediyorum.
 
Torna tezgâhının hemen önünde “eldivensiz çalışınız” yazarken, üşenip eldivenini çıkartmayan, sonrasında elini tezgâha kaptırıp başparmağını kaybeden ustanın eksik parmakla neler hissettiğini merak ediyorum.
 
İş hayatında yönetici olarak çalışan insanların, sosyal hayatlarında da yönetici gibi davranmaları nasıl bir his merak ediyorum.
 
Sadece Allah aşkı ile ibadet etmek nasıl bir his merak ediyorum.
 
Yazılı sınav sonrası son sıradayken hiçbir doğru yanıt veremediği sözlü sınav sonrası onca başarılı insan yerine tercih edilen o kişinin, işin ilk günü hissettiklerini merak ediyorum.
 
Düğün gereksiz, ona harcanan parayla harika bir balayı yapılır diyen birisinin iki düğün yapıp sıradan bir balayı geçirirken hissettiklerini merak ediyorum.

Zihnimden peşi sıra merak ettiğim duygular geçerken vapur yanaştı ve ben arkadaşımın bahçesinde kahve içtiğini söylediği Barbaros Bulvarı’nın üstündeki Starbucks’a gittim. Onu göremedim, aradım yine açmadı. Birkaç metre ötedeki otobüs durağında oturdum. Normalde seyrek gelen bir Taksim otobüsü geldi, bindim ve yola koyuldum. Biraz sonra arkadaşım aradı, durumu anlattım ve Taksim’e gittiğimi söyledim. O da Starbucks’ta değil de Cafe Nero’da oturduğunu söyledi, hemen yanındaki dükkânmış. İşim bitince Taksim’e gelirim, eğer hala oradaysan otururuz dedi.
 
İstiklal Caddesi’nin arka sokaklarında aydınlık havanın verdiği güvene dayanarak ucuz fıçı bira bulabileceğim bir yer aradım. Bulamadım. Ana caddeye çıktıktan sonra Galatasaray Lisesi’nin karşısından girdim. Önce ikinci el kitaplar satan bir pasaja girdim. Amaçsızca tezgâhlara bakındım. Üst üste istiflenmiş birkaç Agatha Christie kitabı buldum. İçlerinden Hercule Poirot baş dedektifli olanlardan birisini seçtim. 60’lı yıllarda basılmış kitaba 10 TL verdikten sonra pasajdan çıkarak İstiklal Caddesi’ne paralel caddeye çıkarken köşede bir Irish Pub gördüm. Önce tereddüt etsem de sonra oturdum.
 
Biraz kitap okudum, biraz yemek yedim. Kitabıma ve yemeğime 3 tane 50’lik sarı sıvı eşlik etti. Oradan kalkıp Fatih’e doğru hareket ettim. Otobüse bindiğimde arkadaş aradı. Taksim’e geldiğini söyledi. Ben oradan ayrılmıştım hâlbuki. Kısmet değilmiş diyerek telefonlar kapatıldı.

Fatih’te her zaman oturduğum çay ocağına oturdum. Hiç ihtiyacı olmamasına rağmen 70 küsür yaşında çay servisi yapan, birkaç ay önce rahmetli olan amcanın abisinin şu an çay servisi yaparken neler hissettiğini merak ettim.
 
Orada oturduğum saatler boyunca merak ettiğim hislerin ne kadar da fazla olduğunu fark ettim. En çok merak ettiklerimi sıraladım. İlk sıralarda aldatmak, göz göre göre yalan söylemek ve ayçiçeği ile fotoğraf çekinmek vardı.
 
 
 




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İDRİS BEYİN'İN MEYHANESİ

ANLAMSIZ CÜMLELER

ÖLMEK İÇİN ERKEN