ZATEN


“Kızla konuş.” dedi bana. Ben de “Deneyeyim ama zorlanıyorum.” diye yanıtladım. “Kaybedecek neyimiz var ki, zaten dipteyiz.” Arkadaşımdan bu mesajı aldıktan sonra derin bir nefes aldım. Ciğerlerimi dolduran havayı anneannem gibi ses çıkartarak saldım. Birkaç adım ötemdeki ara sıra göz göze geldiğimiz masasına doğru yavaşça yürüdüm. Hâlbuki arkadaşım kaybedecek bir şeyimizin olmadığını hatırlattığında bir an cidden en kötü ne olabilir ki diye düşünüp rahatlamıştım. Bir kadın için sade, benim için ise dünyanın en renkli masasının başına geldiğimde dilimden bilinçsizce “Çay içelim mi?” çıkıverdi. Ayağımı sürürken ne diyeceğimi düşünmemem ne kadar da büyük ahmaklık. Ne kadar aptalca bir soru bu “Çay içelim mi?”. Bir çay içmenizde yarar var şeklinde yorumların döndüğü şimdilerde televizyonların yasaklısı evlilik programlarındaki gibi. Hayatımda ilk defa sigara içmediğime pişman oldum. Keşke sigara içseydim de bunu bir sosyalleşme aracı olarak kullanarak onu sigaraya davet edebilseydim. Gerçi sigara içmiyordu ama “Sigara içelim mi?” ile “Çay içelim mi?” arasında algı olarak çok fazla fark var. Başımdan aşağıya kaynar suların aktığını hissedebiliyordum. Dahası orada öyle durdukça ayaklarıma beton dökülmüş ve git gide kuruyor gibi hissediyordum.

“Hadi çıkalım, benim de hava almaya ihtiyacım vardı zaten.” “Zaten” ne kadar da can alıcı bir kelime, ne olurdu ki cümlenin sonuna bu kelimeyi ilave etmeseydi. Bu kelimeyi koyduğu zaman cümlenin manası, sen söylemesen de ben hava almaya gidecektim gibi oluyor. Seninle şimdi çay içmeye, hava almaya çıkıyorum ama bu sen olduğun için değil, kendim istediğim için. Ne desem bilemedim, sol yanıma geçti ve öylece kafeteryaya doğru gittik. Birer fincan çay aldık. Kibarlık olsun diye onun çayını da ben doldurdum. Kafeteryaya gidene kadar ki birkaç adım boyunca hiç konuşmadık. Benimle gerçekten çay içmek isteyip istemediğini bilmediğim birisiyle nasıl konuşabilirdim ki. Keşke hiç çağırmasaydım dedim bir an, sonra ise arkadaşımın son sözleri aklıma geldi “Kaybedecek neyimiz var ki, zaten dipteyiz.”

Önce artan döviz fiyatlarından, sonra yurtdışına çıkmanın artık ne kadar zor hale geldiğinden konuştuk ve sonra yerlerimize döndük. Oysaki “Benim ağzım hiç laf yapmaz, kadın erkek ilişkilerinden de pek anlamam. Bu kadar açıkça söylemem ne kadar doğru bilmiyorum ama senden çok hoşlanıyorum. Ara sıra sana gönderdiğim kaçamak bakışların farkında olmanı ne kadar çok dilerdim bir bilsen. Akşamları evde camın kenarındaki koltuğa geçip öylece oturduğumu, yemek yiyemediğimi bir bilsen. Son zamanlarda hızla kilo kaybeden bedenimi bir fark edebilsen. Seni tanımak istiyorum, yanında vakit geçirmek istiyorum. Varlığınla mutlu olmak istiyorum.” demeyi çok isterdim. Gerçi bu kadarı fazla da olabilirdi, belki dişinin kenarındaki bir maydanozdan ikide bir çektiği burnundan tiksinerek ondan soğuyacaktım. Bununla beraber içimdeki duyguların da dışavurumu gerekliydi.

Ertesi gün onun bir çay içmeye değil de hava almaya çıkartmasını bekledim, sonraki gün de. O hafta bir daha baş başa kalamadık. Ertesi hafta başında ise tekrar yanına gittim. Bu sefer daha planlıydım “Hava almaya çıkalım mı?” dedim. (Ne plan ama) Bu sefer sadece “olur” dedi. Yüzünde en ufak bir tebessüm kırıntısı bile yoktu. Bu kadar kestirip atması benimle konuşmak istemediği anlamına mı geliyordu. Kesin konuşacaktım, kesin kesin kesin. Bana eğer sadece “olur” diye cevap vermeseydi.

Çay almadık, açık havaya çıktık. Önce havaların ne kadar sıcak gittiğinden bahsettik, sonra küresel ısınmadan ve sonra yerlerimize döndük. Oysaki “Ne garip değil mi, birisi hoşlanırken karşındakinin bunu fark etmemesi. Açık sözlü olacağım zira artık bu yükü içimde daha fazla taşıyamayacağım. Senden çok hoşlanıyorum. Bundan daha fazlası da var ancak yanımdan kaçıp gidersin diye korkuyorum. Biraz zaman geçirsek seninle, şöyle iş harici de buluşsak, anlatsam yavaş yavaş içimde olanları.” demeyi çok isterdim.

Ben iki adım atmıştım, artık ondan bir adım gelmesi gerekliydi. Daha fazla ısrarcı olmam (Çay içmeye veya hava almaya çağırmam ne kadar ısrarcı oluyorsa) bundan sonra ters tepebilirdi. (Sohbete başlangıç tarzımız beni çok üzse de, havadan sudan, genel geçer konulardan konuşurken keyif alıyordum.) “Cool erkek” tavrına bürünmem gerekiyordu. O hafta hiç görüşmedik bir önceki haftanın geri kalanında olduğu gibi. Kritik olan bir sonraki haftaydı. Hiç konuşmadı o hafta da. Ertesi hafta da.

“Kaybedecek neyimiz var ki, zaten dipteyiz.” diyen arkadaşıma yazdım haftalar sonra; “Başlamadan bitti.”.

“Dipte olanlarla kadınlar zaten ilgilenmez” dedi.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İDRİS BEYİN'İN MEYHANESİ

ANLAMSIZ CÜMLELER

ÖLMEK İÇİN ERKEN