BAYRAM


Alışmam diyordum ama bu duyguya da alıştım. Üniversiteye gidene kadar yeni alınmış bayramlık ayakkabıyla (Ramazan Bayram’ından bahsediyorum zira yılda iki çift ayakkabı alabilecek kadar zengin olmadım hiç.) çıktığım bayram sabahı evinden çarşıya doğru yol alırken babam çoktan evin yakınındaki camiye sabah namazı için gitmiş olurdu. Namazın kılınmasına birkaç dakika kala camiye varır, yağmur yoksa bahçede hasırın üzerinde bayram namazımı kılar, sonra evden geldiğim yoldan değil de farklı bir yoldan eve doğru yol alırdım daha çok insanla bayramlaşabilme ümidiyle ve ancak hiçbir zaman bayramlaşmamak kaydıyla.

Eve giderken birisi spor gazetesi olmak üzere en az 2 gazete alır, varsa taze ekmekle beraber eve babamdan sonra varırdım. Eve vardığımda babam kahvaltı sofrasında bizi bekler, annem son hazırlıkları yapar, ablam da elini yüzünü yıkamış yavaş yavaş mutfak masasına doğru gelirdi. Ondan sonra sıraya girer sıradan bayramlaşırdık. En küçük olan herkesin elini öperdi ve hiyerarşi o şekilde devam ederdi. Evin en küçüğü olarak benden büyük diğer 3 kişiden de bayram harçlığı alırdım. Bu öğrenciyken de böyleydi, askerden geldikten sonra da, elim ekmek tutmaya başladıktan sonra da. Uzun uzun kahvaltı yapardık. Kıymalı yumurta olmazsa olmazdı kahvaltı sofrasında. Önceleri annem çok ağlardı bayram günleri babasını kaybettikten sonra. Bayramlar geçtikçe o da alıştı canı gibi sevdiği babasının gidişine.

Babamla son ramazan bayramını doğduğu topraklarda geçirdik. Eskiden misafir evi olarak ama topraklar bölündükten sonra bize kalan o evde. Bayramdan birkaç gün önce gittik, evde hiç iftar yapmadık, mutlaka bir yerlere davetliydik. Arefe günü şimdi yattığı annesinin yanına gittik. Uzun uzun dua etti orada, tam olarak şu an yattığı yerde ayakta durarak. Yazın başlangıcında gittiğimizde köyde kalırdı normalde ancak bitkindi. Köydeki evimizden şehirdeki eve doğru uzun yolculuğa çıkarken biliyor muydu acaba orayı canlı gözlerle son defa gördüğünü? Onun için mi yoksa yavaş yavaş gidelim demişti köyün eskiye göre düzelmiş yollarından giderken?

Askerdeyken komutan “bu zamanları arayacaksınız sivil hayata döndüğünüze, sorumluluğunu yok” derdi. Hayır demiştim içten içe, o dönemi hayatımın hiçbir zamanı aramayacağım. Babamın hastalık döneminde de çok zorlanıyordum ve içimden diyordum bu dönemi de hiçbir zaman aramayacağım diye. Her gece acaba bu gece telefon çalacak mı diye endişeli uyumalar, hastaneye gittiğimizde acaba bugün daha iyi midir diye meraklı düşünceler… Aramam diyordum ama babamın en azından nefes aldığı, annemin bir ümit, belki bir mucize olur diye her gün hastanelere gittiği zamanları uzunca bir süre keşke o günlere dönebilseydim diye andım.

Abdest aldım, temiz, gayet güzel ütülü gömleğimi ve pantolonumu giydim. Ayakkabılarımı da evin içerisinde giydim. Sabah ezanı okunurken eve en yakın camiye girdim. Cemaatin gelmesini bekledim. Sabah namazını kıldıktan sonra vaazı dinledim bayram namazına kadar. Namaz bittikten sonra eve gittim. Eşim mutfakta kahvaltı hazırlıklarını tamamlamak üzereydi, kıymalı yumurtanın kapağı kapatılmıştı. Kızım uykudan yeni uyanmış banyoya doğru gidiyordu. Kahvaltı sofrasında oğlumun da bayram namazından gelmesini bekledim. En sonunda o da geldi elinde 2 tane gazete ve taze ekmekle beraber. Sırasıyla bayramlaştık. Ben kimsenin elini öpemedim. Kimsenin elin öpememeye alıştım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İDRİS BEYİN'İN MEYHANESİ

ANLAMSIZ CÜMLELER

ÖLMEK İÇİN ERKEN