SÖYLENECEK ÇOK ŞEY VAR

İki musluk vardı önümde; birisinden su görünümlü, aldatıcı bir zehir akardı. Hafif ılıktı bu su, sıcak yaz günlerinden vücudunuzun sıcaklığını ne kadar hoş dengelerdi, suyun altından hiç çıkmak istemezdiniz. Hâlbuki o su bir zehirdi, yavaşça derinize nüfuz ederdi. Ne olduğunu anlamadan sonsuza kadar nefes alamaz hale gelirdiniz. Diğer musluktan ise kaynak suyu akardı. Su çok soğuk gelirdi önce, bir damlası vücudunuza değdiğinde kaçacak yer arardınız. Biraz suya alıştıktan sonra ise ileri derecede yanık olsa da bedeniniz suyun altına girdiğiniz zaman hepsini alır götürürdü. Canınızı yakan, izlerini sizde bırakan o alevler, o suyu gördüğü zaman kaçacak yer arardı, keşke yanarken o su olsaydı yanımda derdiniz. O olsaydı, yanmazdınız, tabi ilk soğuğundan kaçmazsanız.
 
İki tablo vardı önümde; birisinde altın oran vardı. Bu oran sizi cezbederdi, saatlerce nefes almadan, göz kapaklarınızı kırpmaktan korkarak ona bakardınız. Adımlarınız sizi tabloya daha da yaklaşmaya iterdi, yaklaştıkça büyülenme oranınız artardı, kalbiniz daha hızla çarpardı. Bakışlarınızın tesirinde kalan tablo yere düşerdi, birkaç saniye öncesine kadar eşi benzeri olmayan bir şaheser olduğunu düşündüğünüz tablonun arkasında sıradan bir fotokopici reklamı olduğunu görürdünüz. Bu aslında var olan eşsiz güzellikteki bir tablonun bir kopyasıdır ve tamamen bir hayal kırıklığıdır. Diğer tablonun sizi cezbetmesi için bir neden yoktur. Sıradan bir tablodur, altın orana sahip değildir. Ancak baktıkça tablodaki orijinallikleri de fark edersiniz, daha da yaklaşırsınız ve eşi benzeri olmayan fırça darbelerine hayran kalırdınız ve dünyada sadece bir tane olan o eseri dünya gözüyle görebildiğiniz için kendinizi çok şanslı hissederdiniz.  
 
İki çift göz vardı önümde; birisi mavi, yeşil arası pas parlaktı. Işıltısına kapılmamanıza imkân yoktu. O an dese ki size “Nefese ihtiyacım var, verir misin biraz?”, “Ben kullanmıyorum, al hepsi senin olsun.” derdiniz. O da alırdı hiç çekinmeden, alırdı ve nefessiz kalıp ölürdünüz, o parlak çocuk edasıyla neşeli, sevgi dolu bakan gözler sizin katiliniz oluverirdi. Diğeri ise sıradan kahverengi bir çift gözdü. Parlamıyordu, bilakis bir hüzün vardı bakışlarında. Kaçmak isterdiniz, zaten yeterince karanlık olan ruhunuza, daha da kasvet katmasından korkardınız. Bir yandan da yardımsever tarafınız ağır basar ve “Nefes almaya ihtiyacın var, vereyim mi biraz?” derdiniz. O ise “Benim nefesimi paylaşabiliriz.” derdi. O an karanlık ruhunuz aydınlığa döner ve ömrünüze ömür katıldığını hissederdiniz.
 
Söylenecek çok şey var ancak sizin için bazen bir musluk, bazen bir tablo bazense bir çift göz konuşur. Size ise onların ve Yağmur’un sesini dinlemekten başka hiçbir şey düşmez.      

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İDRİS BEYİN'İN MEYHANESİ

ANLAMSIZ CÜMLELER

ÖLMEK İÇİN ERKEN