METRO

M2 hattında kullanılan yeni nesil metrolarda, M1a ve M1b’den farklı olarak sırtınızı cama verir ve ip şeklinde düz bir sırada yan yana oturursunuz. Metronun gövdesi boyunca, kapılar arasında 10 civarında koltuk vardır ve sadece vagonların birleşme yerlerine en yakın olan bölgede yan yana iki koltuk vardır. Koltukların birisinin hemen yan tarafında kapı ve kapı ile ikili koltuğu ayıran şeffaf paravan, diğerinin yanında ise kocaman kaba bir konstrüksiyon vardır ve oraya oturan iki kişi de bunların arasında sıkıştığını hisseder, tabi iki kişi otururlarsa.

Başarısız olduğunu düşündüğüm bir görüşme gerçekleştirdim. Hâlbuki birbirimizi görmeden, sadece sanal dünyanın içerisinde konuşurken ne kadar da iyiydi tüm yaşananlar. Keyifli sohbetler, memleket kurtarmalar, sesimizi duymasak, gözyaşlarımıza dokunamasak da ağlamalar… Tek yapamadığımız birbirimize dokunmaktı, bunun haricinde bir ilişkiden ne bekleniyorsa hepsi vardı.


Kişisel gelişim kitapları bir insan hakkında fikir edinmek için kaç saniye yüzüne veya hareketlerine bakmak gerekir diyordu? 1 mi 3 mü 5 mi? Ela olduklarını düşündüğüm gözlerine en kısa zaman diliminden daha kısa bir süre bakınca küçümseyen bakışlarını gördüm. Sen aynada kendine hiç bakmıyor musun? Bu nasıl bir öz güven? Beni kendi yanına yakıştırabiliyor musun? dedi bakışları. İzlemediğini söylediği koca göbekli sakallı film karakterinin bir repliğini söylüyordu mealen “Ruhlar âleminde yaşamıyoruz, güzelliğe de önem veririm ben kadında.” Bu cümlenin bana uymayan tek yanı ise benim erkek oluşumdu. Söyleyen ise öyle çirkin bir adam değil, bilakis dünyalar güzeli bir kadındı.

Beraber ne kadar vakit geçirdiğimizi hatırlamıyorum. İlk andan itibaren bunun son görüşmemiz olduğunu biliyordum. Tadını çıkartmaya çalıştım olabildiğince. Ayrılırken elini uzattı, terden ıslanmış ellerimle narin elini sıktım. Görüşmek üzere dedik ve birbirimize sırtımızı döndük. Bir adım attıktan sonra sanki bir şey söylemeyi unutmuşum gibi arkama döndüm. Belki gerçekten de “Bunun ilk ve son görüşmemiz olduğunu biliyorum ama sana âşık oldum ben.” diyecektim, ellerimden ıslanan ellerini lacivert kot pantolonuna siliyor olmadığını görseydim. 
   
“Hafta içi tüm metrolarımız 8 vagonludur, lütfen kırmızı işaretli alanlara doğru ilerleyiniz.” şeklinde anons yapıldı. Yürümeye mecalim yoktu, olduğum yerde öyle kalakaldım. Kısa bir süre sonra metro yavaşlayarak önümden geçerken metronun camlarında git gide beliren bir biçimde kendimi gördüm ve sonunda metro tamamen durup kapılar açılmadan önceki 1 saniye içerisinde kendime uzun uzun baktım. Seyrek sakallarım kocaman yüzümün üzerinde rastgele dağılmışlardı. Yan taraflardan omuzlarıma kadar sarkan, birkaç saat önce duş almama rağmen her daim yağlı duran saçlarım, seyrek sakallarımın arkasında bir ergeninkinden çok daha fazla olan sivilcelerim, kalas gibi kalın, orantısız, şortumun altında sırıtan bacaklarım, simsiyah tişörtümün arkasından bile çok belli olan memelerim. Haklıydı, 1 saniye içerisinde uzun uzun bakmasına gerek yoktu.

Metroya başlangıcından 2 durak sonra bindim ve insanın ruhunu daraltan ikili koltuklardan birisine, sağ tarafımı şeffaf paravana koyacak biçimde oturdum. Çok uzundu yolum, son durağa gidip oradan aktarma yapacaktım. Yaklaşık yarım saat boyunca karşımdaki ikili koltuğa bir yığın insan oturdu kalktı. Yaşlı teyzeler, biraz sonra sevişecek çiftler, az önce kavga etmiş olan çiftler ve liseli ergenler. Yanıma kimse oturmadı. Şişhaneden Haliç durağına doğru inerken telefonum yavaş yavaş çekmeye başladı. Telefonun sol üst tarafında operatör isminin yanında önce E gördüm, sonra 3G yazdı ve sonunda LTE. Mesaj gönderip göndermediğine baktım. Göndermemişti. Benimle arkadaşlık ettiği, uzun uzun sohbetler ettiğimiz bağlantı kanallarından beni silmişti.

Yenikapı’da metro hattımı değiştirdim, birkaç durak sonra ineceğim M1a hattına bindim. Karşılıklı koltukların olduğu dörtlü oturma grubuna yönüm gideceğimiz istikamet olacak biçimde oturdum. Karşıma yaşlı iki amca oturdu. Ayakta onca insan olmasına rağmen yanıma yine kimse oturmadı. Birkaç durak sonra indim. Karagümrük’ün içlerine doğru yürümeye başladım. Niyet yapan çocukları gördüm. Oraya ruhumu bıraksam, karşılığında bir sakız dahi alamayacağımı fark ettim. Sağ kolumun iç tarafına baktım, uçurumun kenarında olduğumu şaşılmayacak biçimde tekrar anladım. Kolumu hafifçe okşadım, acı acı gülümsedim.

Eve gidip birkaç şişe mayalı sıvı tükettim.   

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İDRİS BEYİN'İN MEYHANESİ

ANLAMSIZ CÜMLELER

ÖLMEK İÇİN ERKEN