BİRBİRİMİZE KARIŞTIK

O’nun elini tuttum bugün. Haylaz bir çocuk gibi dudaklarını büzdü önce, rujsuz dudakları birbirleriyle hemen hemen aynı boyutlardaydı ancak öylece kaldı. Çenesinde minik minik çukurlar oluştu. Sol gözünün önüne kıvırcık bir perçem saç geldi. Yağmur yağmaya başladı, öylece bana baktı, ben de bakmaya çalıştım. Korktum, gözlerindeki karanlıktan, içine girip kaybolmaktan, hayatı bu kadar hiçe saymasından, insanları sevmemesinden, her an gidecekmiş gibi durmasından, meydan okumasından, her an kavgaya hazır olmasından. Korkumla yüzleşmeye çabaladım, gözlerinin içerisindeki karanlığa girmeye, onunla savaşmaya karar verdim. Bunu yapmaya çalışırken karnımın ağrıdığını hissettim, arka arkaya fincanlarca kahve içmiş gibi çarpıntı tutmaya başladı, kalbim ağzımın içinde, şakaklarımda, her yanımda aynı çarpıntıyla atmaya başladı. Karanlığa gözlerim alışmaya başladı, siyah iple beyaz ipi hala ayırt edemiyordum ancak yürüdüğüm yolun neresi olduğunu anlayabiliyordum.

Bu sefer o korktu, gözlerini gözlerimden kaçırdı, başını omzuma yasladı. Sarıldım, saçlarını okşamaya başladım. Bedenim kalp şeklinde atarken onun ruhunda gezinti yapmaya devam ettim. Çok yalnızdı, Yağmur’da yalnızdı, yağıyordu ama boşa gidiyordu, kimse biriktirmiyordu onu, önünde durup baraj kuran yoktu. Bir yerden sonra kanalizasyona doğru akıyordu. Bunun için bir yandan önünde kimse duramadığı için kendisini güçlü hissediyordu ancak diğer yandan sonunda kanalizasyona karıştığı için kendisini herkesten uzak durması gereken bir pislik gibi hissediyordu. Yağmur durdu. Ona daha sıkı sarıldım, sandım ki ona ne kadar sıkı sarılırsam o kadar kolay ulaşacaktım aydınlığa o karanlık bakışlarından. Ne kadar sıkı sarıldıysam o kadar uzaklaştı benden, tekrar gözlerime bakmaya başladı.

Derin bir nefes aldım, yüzünün sağ tarafında, üst dudağının bir parmak kalınlık kadar üstündeki küçücük bene baktım. Onun yerinde olmak istediğimi anladım, onun bir parçası olmak istediğimi, onunla beraber uyumak, onunla beraber gülmek, ağlamak, yüzü yıkamak, koşmak, bağırmak, sınavda kopya çekmek, düğünde dans etmek, güneş gözlüğü takmak… Ona dair her anda olmak istediğimi o küçücük nokta vurdu yüzüme. Ne kadar çaresiz olduğumu hissedince gülümsedim, bana baktı, neden gülümsediğimi merak etti. O da zor olsa da gülümsedi. Bir acısı vardı, henüz ulaşamadığım, benimle paylaşamadığı bir acısı vardı. Bulamıyordum ancak bulacaktım bir gün.

Bu sefer ben başımı göğsünün üzerine koydum, sakallarıma oynamaya başladı. Kalbinin atışının hızlandığını hissettim ve sonrasında sol yanağımda bir ıslaklık, oradan sakallarımı geçerek dudaklarıma değdi. Ruhunun derinliklerinden akanları bıraktı bana. Ben de kendimi ona bıraktım.


Birbirimize karıştık, ne olduğunu anlamadan, hiç ses çıkarmadan… 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İDRİS BEYİN'İN MEYHANESİ

ANLAMSIZ CÜMLELER

ÖLMEK İÇİN ERKEN