SOKAKLARDA ARADIĞIM


Eski İstanbul’un birkaç saat sonra dolacak sokaklarında amaçsızca yürürken yıllar öncesinin yarım kalmışlığı soğuk havayla beraber vücuduma işledi. Ayaklarım adımlar atıyordu, isteksizce, iyice yıpranmış olan ayakkabılarıma hurdaya çıkartmak istercesine. Evet, bir amacım yoktu sabahın o saatinde, ıssızlıkta. Bir yandan da boğazıma düğümlenen cümleleri çıkartmak, kendimi rahatlatmak için bir şeyler arıyordum. Ama bu aradığım “şey” ne olabilirdi?

Üniversite yerleştirme sonuçlarının açıklanmasını beklerken, kendimi manevi olarak rahatlatmak için bir sabah namaza gitmiştim. Kimisinin adak dediği, benim ise “rüşvete” daha çok benzettiğim birkaç vaatte bulundum. Bununla beraber kendimi çok da huzurlu hissediyordum. Namazdan sonra biraz daha dua etmek için bekledim, uzun uzun dua ettim. Sonra sırtımı caminin kolonlarından birisine verdim ve biraz dinlendim. Caminin içerisinde bir kedi olduğunu gördüm. Kimi mezhepler için sakıncalı olabileceğini anımsıyordum. Güvenlik görevlisi kediyi kovaladı bir süre. Sonra onu yakalayamayacağını anlayınca vazgeçti. Cami cemaatinden birisi şikayet edince tekrar kedinin peşinde koşturdu ve yine başarısız oldu. Cemaat iyice seyrekleşince güvenlik görevlisi de kedi ile daha fazla uğraşmadı. Sonra benden küçük olduğunu düşündüğüm birisi geldi. Kediye yaklaştı “pisi pisi pisi” dedi, elinde yemek varmışçasına sağ baş parmağını yanındaki iki parmağın en üst boğumunda ağzından çıkan sözcüklere yetişmeye çalışır gibi hareket ettirdi. Kedi önce tereddüt etti, bir adım geri attı. Sonra o da güvendi. Sağ dizi üzerine çömelen gencin kucağına atladı ve sonra genç o kediyi caminin dışarısına götürdü. Uzun süre bu birkaç dakika zihnimde sürekli döndü. İkisinin de yapmak istediği aynı, yöntemler ve sonuç ise farklıydı. Ettiğim duadan ziyade o çocuğun kediyi alıp götürmesi, götürürken kediyi şefkatle okşaması yüzümde tatlı bir gülümsemeye, gözlerimin parıldamasına (bunu o gün içerisinde arkadaşlarım söylemişti), yüreğimin huzur dolmasına yardımcı olmuştu.

Üniversitenin ilk yıllında beraber olmaya başladığım kızla lisansın sonuna kadar beraberdik. Bir gün benden ayrılmak istediğini söyledi. Son zamanlarda ilişkimiz monotonlaşmış olsa da ayrılığı hiç düşünmemiştim. Hocalar da hep aynı dersleri vermiyorlar mıydı?  Pasaport kontrolörleri hep aynı damgayı vurmuyorlar mıydı? Metal işçileri hep aynı parçayı üretmiyorlar mıydı? Ağzından ayrılık sözleri çıktıktan sonra onu fazlaca ikna etmeye çalıştım. Şimdi neden böyle davranmışım diye düşünsem de hiç tutamayacağım sözler vermiştim ama nafile. Ayrılmak istedi ve bitti. Şu an bakıp konuşmak çok kolay olsa da o an düşünemiyorsun sevgilisi tarafından ne ilk ne de son insandım. Mutsuz bir birlikteliktense yalnızlık daha iyidir de gelmiyor aklına. Terk edildikten sonra çok uzun süre kendime gelemedim. Önceleri yaşadığım duygusala bunalıma katlanamayıp kendime zarar veresim geldi. Yürürken hatıralarımız canlandı çok uzun süre. Adımlarımızı attığımız, kahvelerimizi yudumladığımız, birbirimizin gözlerinden gözlerimizi kaçırmaya korktuğumuz, otobüs yolculuğu yaptığımız, birbirimize sıkı sıkı sarıldığımız ve sonsuzluk yemini ettiğimiz… Bunlar aklıma geldikçe ağladım. Yolda yürürken ağlamak normaldi benim için artık. Bir gece yarısı bir apartmanın girişinde hıçkırıklara boğularak ağlarken yardım eli uzatan birisine ne dediğimi hatırlayamıyorum. Onunla beraberken aşk, mutluluk gibi hisler içerisinde eğlenirken ayrıldıktan sonra ümitsizlik, mutsuzluk pençesinde kıvrandım çok uzun süre. 

Annemle olan ilişkim anne-oğul, baba-kız iyi anlaşır yaklaşımını doğrular cinstendi. Onunla her zaman çok iyi anlaştık. Elimden geldiğince ona ev işlerinde yardımcı olmaya çalışırdım. Sevgililerimi babama değil de ona anlatırdım. Beni yıkan ayrılıktan sonra ona sarılıp ağladığımı anımsayabiliyorum. Paraya ihtiyacım olduğunda ondan isterdim. Genelde ise kısıtlı bütçemize rağmen ben sormadan para verirdi. Arada onları ziyaret ettiğimde hep en sevdiğim yemekleri yapardı. Benimle olabildiğince vakit geçirmeye, sohbet etmeye çalışırdı. Bol bol yürüyüşe çıkardık beraber. Eğer yaz ise dondurma alır, sahilde bir bankta oturur mola verirdik. Annemin ölüm haberini askerdeyken aldım. Sabah içtimasından sonra karakol komutanı odasına çağırdı ve haberi verdi. Olduğum yere yığılmışım. Ayıldığımda koğuşta kendimi uyurken buldum. Kendime gelir gelmez izin aldım ve anneme koştum. Cenaze merasimi için beni beklediler. Tabutuna sarıldım. Yüzüne son bir kez bakmama ise izin vermediler. Cenazeyi defnettik. Bir süre kendimde değildim hiç. Yaşın da ilerlemiş olmasıyla önce kendimi biraz frenlemeye çalışacak oldum ağlamamak için. Sonra buna gerek olmadığını hissettim. Annem ölmüştü ve onu bir kez daha göremeyecektim. Çok uzun süre onunla yapamadıklarımızdan dolayı pişmanlık hissettim. Uzun bir süre özlem hissettim. Bir süre çaresizlik hissettim.

Üniversite biteli çok oldu. Herkesin çalışmak isteyeceği bir firmada iki yıl önce müdür olarak çalışmaya başladım. Ne kutlama gerekliliği hissettim ne de başka bir his. Eline kediyi alan çocuğun yüzümde oluşturduğu tebessüme kavuşamadım daha.

O kızdan sonra bir tane sevgilim oldu. Aynı iş yerindeydik bir süre denedik ama olmadı. Şu an karşımdaki masada oturuyor. Birisiyle bu sıralar flört ettiğinin farkındayım. Bir anlam ifade etmiyor. Ara sıra parasını verip kadın bedenlerinde tatmin ediyorum. Ne ilk sevgilimle olan mutluluğu hissedebiliyorum ne de tanımadığım kadınlarla beraber olduktan sonra pişmanlığı.

Babam geçen hafta rahmetli oldu. Mezarına ben indirdim. Üzerine ilk toprağı ben attım. Kalabalık dağıldıktan sonra hayatıma kaldığı yerden devam ettim.

Sokaklarda aradığım duyguydu. Nereye hangi ara bıraktığım bilmediğim duygular.


Yorumlar

  1. soğuk, ten ve sokaklar... ağır... çok ağır... hiç bir şey kadar, her şey kadar...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

İDRİS BEYİN'İN MEYHANESİ

ANLAMSIZ CÜMLELER

ÖLMEK İÇİN ERKEN