YAZAMADI


Blogumun 100. sayısı için çok kuvvetli bir yazı yazmalıydım. Bir önceki yazım o kadar çok hoşuma gitti ki onun üzerine yazabilmem çok olası görünmüyordu. (Hala daha çok olası görünmüyor.) Önce kısa bir notla 100. sayımda bloğumu kapatmayı düşündüm. Zaten eskisi kadar da okunmuyordu. Okunması için mi yazıyordum yoksa kendi kendime rahatlamak için mi orası ayrı bir soru işareti. Babamın hastalık döneminde yazmayı düşündüm, sonra ondan da vazgeçtim, fazla duygusal olabilirdi ve o dönemde duygusallıktan çok duygusuzluğa, gözümden bir damla dahi yaş gelmemesine ihtiyacım vardı. Sonra doğum günümde yazmayı düşündüm. Doğum günü özel sayısı, 33 yıllık birikim, anlatılması gerekenler. İnsanlar kişisel konuları magazinsel bulduklarından dolayı okumayı daha çok seviyorlar tıpkı şu an bu satırların beni anlattığını bildiğinizden dolayı daha meraklı okumanız gibi. Aklımın ucuna dahi gelmedi yazmak. İşin kötüsü eskiden ara sıra notlar alırken onları da alamaz oldum.

Halbuki kalabalıkta yürürken önümdeki adamdan dolayı yavaşlamak zorunda kalıp sinir olmamı, içimden küfür etmemi, sonrasında ilk duraktaki otobüse son binen yolcu olarak, otobüsü kaçırmadığımdan dolayı sevinmemi, eğer beni yavaşlatıp sinir eden o adam olmasa bu sevinci yaşamayacağımı not alıp sadece bunun üzerine bir yazı çıkartmam gerekirdi.

Veya geri bildirim mevzu bahis olduğunda insanların aklına büyük ölçüde negatif geri bildirimlerin gelmesini, kilo aldığımda herkesin bunu gözümün içine sokmasını, zayıfladığımda ise kimsenin beni takdir etmemesi ile birleştirip, hatta daha da ileri gidip beni kötümser olarak nitelendiren insanların bu negatiflikleri daha çok görmesiyle harmanlayıp, insanların başkalarını kolayca eleştirirken aynılarının belki de daha fazlasını yaptıkları önermesiyle bitirip harika bir yazı yazmam gerekirdi.

Ya da hapisten çıkacağımız, askerliği tamamlayacağımız, ramazanı bitireceğimiz, mezun olacağımız, çocuğumuzun okula başlayacağı, tatile çıkacağımız günlerin geri sayımını yaparken bir yandan fazlaca korktuğumuz ölüme daha fazla yaklaştığımız gerçeğini yüzümüze vurarak güzel bir yazı ortaya çıkartmam gerekirdi.

Veyahut klişeler üzerine, misafirliğe giderken ev sahibinin, gelirken bir şey getirmeyin demesi ancak misafirin, el boş gidilmez düşüncesiyle hediye alması, misafirin ev sahibine, sakın bir hazırlık yapmayın demesi ancak ev sahibinin, misafire ikram verilmeden olmaz düşüncesiyle hazırlık yapması örneğinden yola çıkarak keyifli ve bolca klişe örnekleriyle dolu bir yazı yazmam gerekirdi.

Hadi bunların hiç birini yazamadım ama en azından güldüğünde, bakmaya doyamadığım ışıl ışıl gözleri kaybolan, inci dişleri ortaya çıkan, gözleri dolduğunda hüznünü derinliklerinizde hissettiren, sağ kaşını kaldırdığında, sinirlendiğinde ne kadar yırtıcı olabileceğini hissettiren, biraz üşüdüğünde sıkmaktan canını yakabileceğiniz yanakları al al olan, sabahlara kadar konuşsa etkileyici sesi ile sizi büyüleyen, türlü türlü şekillere soktuğu saçını kendine her haliyle yakıştırmayı başaran kadına aşkın teorik bir konu olduğunu ve pratikte bunun karşılığı bulunmadığını ateşli bir biçimde anlatırken ona aşık olduğumu uzun uzun yazmam gerekirdi.      

Hiçbirini yazamadım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İDRİS BEYİN'İN MEYHANESİ

ANLAMSIZ CÜMLELER

ÖLMEK İÇİN ERKEN