ÖLÜM SERÜVENİ - BÖLÜM 2


Havalimanına varışımız ve bundan sonrası babamın ölüm anından itibaren başlayan filmin devamı gibiydi. Bir şeyler oluyordu etrafta da ben oradan oraya savruluyordum kimse bunu fark etmiyor olsa bile.

Çarşamba Havalimanı, babamın ilk ve son kez indiği, doğduğu toprakların üzerindeki kurulmuş havalimanı. Öncesinde defalarca kendi kendime buraya gelmiştim. Mesafelerden dolayı çok da sıcak olamadığımız akrabalarımızla fırsat buldukça görüşmek için geldiğim alan. Kimse beni karşılamaya gelmemişti o ana kadar. Küçücük havalimanına vardığımızda, uçaktan indikten sonra çıkışa yürüdük. Görevlilerden birisine cenazeyi nereden alabileceğimizi sordum, o da tarif etti. Alışkanlıkla tarif ettiği yere yalnız gideceğimi düşünüyordum ancak önce olmadı. Havalimanının içerisine girişimizle diğerin tarafından çıkışımız neredeyse bir oldu. Binanın içerisine girdiğimizde diğer tarafta onlarca akrabanın bizi beklediğini anladım. Kapının açılmasıyla onlarca kadın hep bir ağızdan feryat etmeye başladı. Kimi neden bıraktın bizi enişte, kimisi neden bıraktın bizi abi, kimisi neden bıraktın bizi amca diye ağlanırken annem morgda babamın yüzünü son gördüğündeki kimi ağlamaya başladı ve hacı oldu Mehmet, hacım beni bıraktı gitti, ne olur geri dön hacı, beni yalnız bırakma, sensiz ne yaparım ben diye bağırmaya başladı. Bunları duyan kalabalık dalgalandı, onlar da daha fazla ağlamaya başladı. Öylece kalakaldım, hadi anne devam et, tamam geçti bitti dedim. Dışarıdan bakan birisi çok mekanik, duygusuz birisi olduğumu düşünebilirdi. Hatta anne demeseydim kimse babamı kaybettiğimi düşünmeyebilirdi bile. Biraz yürüdük, onlarca kişi sarıldı. Sakindim ben, duygularım alınmış gibiydi. Bir anda kendi kendimi değil de, ağlaşan kalabalığı teselli ederken buldum kendimi.

İlk defa eşinin memleketine gelen damat neler olup bittiğini anlamaya çalışırken öyle kalakaldı bir köşede. Dayımın emektar minibüsüne doluştuk. Cenazeyi teslim alacağımız yere gittik. Bizi karşılayan gruptan daha fazlası orada cenazeyi almak üzere bekliyordu. Birkaç ay önce eşini kaybetmiş dedem, kendisine en uzak olan oğlunu kaybetmenin üzüntüsüyle daha da çökmüş gibiydi. Onun elini öptüm. Birkaç kişi daha sarıldı veya elimi sıktı. Kimler olduklarını hatırlamıyorum. Havalimanına adım attığımızdan beri ilk defa enişteme sarılınca gözyaşlarımın hücumuna uğradım. Ablamın imam nikahını kıyan eniştemi ayrı severdim, rahmetli de çok severdi. Çılgın bacanaklar ayrıldı enişte gördün mü dedim. Kimsenin olmadığı bir tarafa doğru baktım. Heyecanlı birkaç gözyaşı damlası indi aşağıya doğru kimsecikler görmeden.

Kargo bölümüne geçtik. Köye her gittiğimde beni yumurtayla, balla, sütle, yoğurtla besleyen amcanın oğlunun ismini vermiştim teslimat için. Onun ismini anons ettiler. Cenazeyi aldık ve araca yükledik.

Az önce doluştuğumuz araca doluştuk tekrardan. Damat ile ben önce bindik ve cenaze konvoyu ile beraber babamı kendi evinde geçireceği son gece için yola çıkardık.

Ablam üniversiteyi kazanana kadar her yaz fındık zamanı ailecek mutlaka gelirdik buraya 1 aylığına. Cuma gecesi yola çıkar, köyde dolu dolu 1 ay geçirir, son pazar dönüş yoluna çıkar, pazartesi sabah Tekirdağ’a varır, babam doğrudan işe gider, biz de annem ve ablamla beraber köyden getirdiklerimizi yerleştirirdik. Buraya hep beraber son gelişimizdi cenaze konvoyuyla yaptığımız bu yolculuk.

Büyük başka bir kalabalık karşıladı bizi burada. Yine sarılanlar oldu, ağlayanlar, teselli verenler, sırtımı okşayanlar, bundan sonra annem sana emanet diyenler, dik durmam gerektiğini öğütleyenler, annemin yanına taşınmam gerektiğini söyleyenler, ölümü nasıl gerçekleştiğini merak içerisinde soranlar, uçağı nasıl ayarladığıma şaşıranlar oldu.

Tabutu mobil cenaze yıkama aracının içerisine yerleştirdik ve perdesini kapattık. Böyle bir hizmet olduğunu bilmiyordum. Nüfuzlu, herkes tarafından saygı ve sevgi gören dedem ayarlamıştı bunu. Bir süre ben de içeri de kaldım. Babamı tabuttan çıkarttık. Hala kefeni ile duruyordu. İmam olan amcam sıcak su istedi, iyice köpüklenebilmesi için, dedem başka bir şeyler bekledi, asıl sorumlu onlara yardımcı oldu. Babamın örtüsünü açmak üzere olduklarında orada daha fazla durmak istemediğimi hissettim. Babamı bir önceki gece hacı sakallı biçimde hatırlamak istiyordum. Araçtan usulca dışarı çıktım.

Dayımların yanında durdum genelde, bazen amca çocukları veya diğer kuzenlerin yanında. O an annemin yanında onlarca kadın olmalıydı. Ağıtları evin içerisinde karışıp babamın doğup büyüdüğü topraklarda gecenin sessizliğini yarıyor olmalıydı. Tanımadığım insanlar elimi sıkıp başın sağ olsun diyordu. Kimileri beni önceden tanıyordu ancak ben onları tanıyamıyordum. Kimilerine ise akrabalar işaret ediyordu Mehmet’in oğlu diye. Elimi sıktılarsa tekrar geliyordu oğulun ben olduğumu duyduklarında.

Yıkama işlemi bittiğinde babamı, daha önceden amcamın oğlunun bahsettiği soğutuculu tabuta aldılar. Eve kadar taşıdılar ve normalde benim yattığım odaya yerleştirdiler. İçeride dualar okundu, sonra dışarıya çıktık ve orada da devam etti. Çok profesyoneldi herkes cenaze işleri konusunda, ses sistemi hemen kuruldu dışarıda dualar okunmaya başlanmadan önce.

Gecenin ilerleyen saatlerinde kalabalık dağılmaya başladı, ancak benim daha fazla ayakta duracak halim yoktu. Yakılan ateşin başında beklerken kim olduğunu hatırlamadığım bir akrabama insanlar ne zaman gidecek diye sordum. Ne cevap verdiğini şimdi hatırlamıyorum bile. Eve girdim, gece yatacaklarımı aldım ve cenazeyi teslim alan amcamın oğlunun evine yatmaya gittim.

Sabah gülle gibiydi tüm bedenim, kalkmak birkaç saat içerisinde yaşayacağım acı gerçekle yüzleşmek istemiyordum. Biraz atıştırdım, sonrasında duş aldım. Etraf tekrar kalabalıklaşmaya başladı. Evin önünde orta bir yere masa konuldu, babamın tabutu buraya getirildi. Üzerine tüm tabutu kaplayan Türk Bayrağı örtüldü. Kalabalık iyiden iyiye arttığında kim olduğunu bilmediğim beri benim oturduğum yerden aldı ve dedem ile amcamların arasında bir yere oturttu. Sürekli birileri gelip elimi sıkıyor, baş sağlığı diliyordu. Onların da kimler olduklarına dair hiçbir fikrim yoktu.

Yurttan arkadaşlarımı gördüğümde ayağa kalktım. Bana doğru geldikçe boğazım git gide düğümleniyordu. Hoş geldiniz diyemedim onlara ya da başın sağ olsun dediklerinde Allah razı olsun diyemedim. Eğer dilimden bir cümle çıksaydı o an yere yığılacaktım çünkü. Babam orada yatıyordu, dostlarım benim yanımdaydı. Hıçkırıklarla ağlarsınız ya bazen. Ağlamadan ancak o ayarda birkaç defa hıçkırdım, zar zor tuttum kendimi devam ettirmemek için.

Kadınlar evin önünde, biz cenazenin etrafında kalabalık cenazenin etrafında yerini aldıktan sonra dualar okunmaya başlandı. Kalbim parçalandı, gözyaşlarım içime doğru aktı, yine zor tuttum kendimi, ağlamamak için, babam yoğun bakıma kaldırılmadan önce acil serviste anneme destek olmaya çalışırken kolumu bacağımı tırmaladığım gibi tırmaladım kendimi. Cenaze aracı geri geri yanaştı. Herkes ayağa kalktı. Ablam gelin olduğunda, onu evden aşağı indirdiğimde kapı önünde dua okuyan amcamın oğlu dua okumaya bizlere tercüman olmaya çalıştı. Biraz geride kalmıştım ve onu göremiyordum. Dua okurken boğazı düğümleniyordu, sesinin titrediğini hissettikçe içimin parçalandığını hissediyordum. Dua bitti, tabut omuzlara alındı, çok gerilerde kaldım. Yıllarca önce babasının cenazesine gittiğimiz İskenderunlu arkadaşım sen de git omuzla, sonra içinde kalır dedi. Ön saflara doğru gittim ancak babam araca çoktan yerleştirilmişti.

Birisi koluma girdi, beni bir araca yerleştirdi. Caminin oraya gittik hızlıca. Bu sefer tabuta dokunabildim. Araçtan musalla taşına yerleştirilirken ben de orada bulundum. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Yapılanlara ayak uydurmaya çalışıyordum sadece. Dedem tabutun başına sandalyeye oturdu, amcamlar sıralandı, ben de onların arasında bir yerde öyle bekledim. Yine onlarca el elimi sıktı, başsağlığı diledi. Dedem bir ara bu çiçekleri kim gönderdi dedi tabutun yanı başında duran çelengi göstererek. Kısaltmaları anlamalarını beklemek olanaksızdı tabi ki, iş yerimden gönderdiklerini söyledim, gururlandı.

Öğle ezanından önce protokol geldi, müftüler, komutanlar, polis amirleri. Hepsi tek tek elimi sıktı. Onlara ön safta yeni bir hasır serildi. Öğle namazını kıldık dışarıda hasırların üzerinde. Namaz biter bitmez yine cenazenin başına geçtik. İl müftüsü dua etti, ilçe müftüleri bir şeyler ekledi ve sonunda dedem oğlunun cenaze namazını kıldırdı. Hakkınızı helal ediyor musunuz diye sordu. Herkes hep bir ağızdan helal olsun dedi, ağzımı kıpırdatamadım. Sonra bir daha sordu, daha şiddetli bağırdı cemaat bu sefer helal olsun diye, yine sustum. Dedem tekrar sordu helal ediyor musunuz diye, cemaat daha coşkulu helal olsun diye bağırdı. Dilim lal oldu. Eğer sözcükler dökülseydi dilimden oraya yığılır kalırdım ağlamaktan. Sonrasında omuzlarda cenaze aracına yükledik tekrar ve mezarlığa doğru yola çıktık.

Mezarlığın olduğu daha yukarıda bulunan köyde oradaki yakınların katıldığı bir cenaze namazı daha kılındı. Daha önceden hiç görmediğimi düşündüğüm imam, babamı çok eskiden tanıdığını, derin bir muhabbetlerinin olduğunu ve onu çok sevdiğini söyledi. Hiç bilmediğim birisinin babamı böylesine iyi anması çok hoşuma gitti. Cenaze namazını kıldırdı ve babamı omuzladık. Mezarlığa yaklaştığımızda öğretmen dayım sen de ol mezarda babamı indirirlerken dedi. O ana kadar hiç düşünmemiştim böyle bir şey zira cenazenin nasıl defnedildiğine dair hiçbir fikrim yoktu. Mezarın başına geldik, dedem kim inecek diye sordu, ben dedim. Ayak kısmına ben geçtim, orta kısma köyde dedemle beraber yaşayan amcam ve baş kısmına da cenazeyi teslim almak üzerine ismini verdiğim amcamın (ortadakinin) oğlu. Dengeli biçimde indirdik babamı aşağıda yüzü kıbleye gelecek şekilde yerleştirdik ve amcamı mezarın içinde babamla beraber yalnız bıraktık, üzerine çapraz biçimde tahta parçalarını yerleştirdik. Mezara elleriyle ilk toprağı dedem attı, dualar okudu. Sonra herkes küreklerle mezarı doldurdu. Kadınlar iyi ki gelmiyordu defnedilirken, annemi orada feryat ederken görürsem ben nasıl dayanırdım bilemiyorum. Mezarın etrafı düzeltildi ve babam tamamen karanlığa mahkûm edildi.

Babam beni görüyor muydu acaba? Bir damla gözyaşı dökmüyor mezarımın başında diye acaba bana hakkını helal etmiyor muydu? Yoksa helal olsun oğluma ne kadar güçlü duruyor mu diyordu. Bunu inşallah bir gün öğrenebilirim.

Dualar okunduktan sonra tekrar dizildik dedem ve amcamlarla beraber, yine bir yığın insan elimi sıktı, başsağlığı diledi. Kimisi sadece el sıkıyordu, kimisi kafa da tokuşturuyordu. Ben hep benden önce duran amcamı gözlemliyordum, o nasıl davranıyorsa ben de ona göre davranıyordum.

Uzun merasim bittikten sonra eve gittik. Dua okuyacaklar masanın başında oturdular. Birisi erken oturduk, ikindiye kadar çok var dedi, diğeri olsun, sıkıştırırsın araya bir şeyler uzatırız dedi. Okudular da uzun uzun. Sonra kalabalığa pide ve ayran dağıtıldı. Sonrasında da önce akraba olmayan kalabalık, uzaktan gelen aile dostlarımız ve kimi akrabalarımız ayrıldı. Ara sıra annemin yanına gittim, gözyaşlarını sildim. Mehmet’in oğlu olduğumu duyan kadınlar ne kadar da babasına benziyor dedi, beni önceden tanıyan kimisi çocuk ne kadar da göçmüş son gördüğümüzden beri dedi.

O kadar kalabalık içerisinde o akşam, babamı mezara yerleştirdiğimiz amcamla beraber bir ara baş başa kaldık, önceleri hep beraber çay keyfi yaptığımız koca ağacın altında. Helal olsun kendi kendine hallettin oradaki işleri dedi. Abimle muhabbetimiz çok ayrıydı dedi. Gözleri doldu, gözlerim doldu. Kimse duymadan bağıra bağıra ağladı, kimse duymadan bağıra bağıra ağladık. Sonra kim olduğunu bilmediğim birisi geldi ve konuyu dağıttık.

Sonraki bir iki gün köyde başsağlığı dileyenlerle geçti ve cumartesi akşam otobüse bindik. Cümbür cemaat kalabalık bir topluluk uğurladı bizi. En azında elli kişi vardı otogarda. Ne kadar da çok sevenimiz vardı. Annem ağladı, ben tebessüm ettim.

1 aylığına köy geldiğimiz zamanlarda otobüste babamla ben otururdum. Midem bulandığında, karnım ağrıdığında göbeğine yatardım hemen geçerdi, bana güven verirdi. Onun beni sonsuz koruyup kollayacağını bilirdim. Annemle otobüs yolculuğu yaparken bu geldi aklıma zor tuttum kendimi. Onu teselli etmek kolay olmayacaktı biliyorum. 4 yıllık sevgili ardından 4 yıllık yas tuttuktan sonra 37 yıllık hayat arkadaşını kaybetmiş birisine ne söyleyebilirdim ki?

Uzun yolculuktan sonra eve geldik. Annem ve ablam köyden getirdiğimiz öteberileri yerleştirdiler, ben kahvaltıyı hazırladım. Babam işe gidemedi, yukarılardan bir yerlerden bize baktı ve gülümsedi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İDRİS BEYİN'İN MEYHANESİ

ANLAMSIZ CÜMLELER

ÖLMEK İÇİN ERKEN