AYRILALIM

Bazen o kadar boş konuştuğumun farkındayım ki, “söyleyeceğini unutma” deyip karşımdakinin hararetle anlattığı sözleri bölebiliyorum. Karşımdaki söyleyeceğini unutmamak için zihninde sürekli devam edeceği konuşmayı şekillendiriyor ve dolayısıyla benim anlattıklarımın onun için bir manası olmuyor. Beyin süzgecine uğramadan kulaklar arasında yolculuk ettikten sonra kelimelerim gökyüzünde kayboluyor. Hele ki birisiyle telefonla konuşuyorsam değmeyin halime, karşımdakinin beni ne kadar konsantre dinlediğini düşünmeden öylesine konuşurum. Belki de partneriyle sevişecek, tek taraflı uzayan telefon görüşmesi canını sıkıyor ve nereden açtım şu kahrolası telefonu diyor içinden. (Burada kahrolası, altyazılı filmlerdeki kibarlaştırılmış bir çeviri içeriyor.)

Boş boş konuştuğum günlerin birisinde dilime pelesenk olmuş bir sözcük çıkıverdi dilimden “ayrılalım”. Normalde tam bu noktada sevdiğim adam yalvar yakar olur, çabalar, ne yapar eder gönlümü alır ve devam ederdik. “Tamam” dedi ve telefonu yüzüme kapattı. Böyle bir tepki beklemiyordum, bununla beraber kendimi rahatlamış da hissettim. Zaten uzun bir süredir anlaşamıyorduk ve tek taraflı onun çabalarıyla devam ediyordu ilişki ve bazen kendimi onun bu çabalarına karşılık veremediğim için suçlu hissediyordum. Üzerimdeki yükü atmanın rahatlığıyla beraber yatağa girdim, gözlerimi kapattım ve kolayca uykuya daldım.

Rüyanızda bazen çişiniz geldiğini görürsünüz ve koştur koştur tuvalet ararken sonunda dayanamayacağınızı hissedersiniz ve tam o anda uyanıp gerçekten de çişiniz geldiğini anlarsınız… Rüyanızda bazen birisini kaybettiğinizde ağlarsınız ve tam o anda uyanıp gerçekten de gözlerinizden yaşlar geldiğini anlarsınız… Rüyanızda bazen susuzluktan kıvrandığınızı, bir damla suya muhtaç olduğunuzu hissedersiniz ve tam o anda uyanıp gerçekten de dilinizin damağınızın kuruduğunu hissedersiniz… O gece rüyamda yangın gördüm, çocukluğumun geçtiği ahşap ev yanıyordu, ben de evin içinde elim kolum bağlı öylece durup yanıyordum. Tam ben alevlerin içerisinde boğulduğumu hissederken uyandım, onsuzluktan, yüreğimin gerçekten de yandığını hissettim.

Ertesi gün yanına gittiğimde sanki bundan birkaç gün önce sevişmemişiz gibi uzak davrandı bana, görüşmek dahi istemedi ancak benden beklemeyeceği kadar çılgınca davranıp yaşadığı binadaki tüm zillere basınca ne kadar inatçı olduğumu gördü ve lütfedip kapı önüne indi. Hani erkekler ağlayan kadına dayanamazlardı? Yıllardır beraber olduğum adam gözyaşlarıma, hıçkıra hıçkıra iki sözcüğü bir araya getirip cümle kuramamama hiç aldırış etmeden “Sen ayrılalım dedin ve bitti, dönüşü yok artık.” dedi. Benden hiç beklemeyeceği biçimde diz çöktüm önünde, mecazen değil, gerçekten de diz çöktüm, yalvardım. Ağlamaktan gözyaşlarım kurudu, boğazım ağrıdı ama hiç önemsemedi. Acır gibi son bir bakış attı bana ve gitti. Bu onu son görüşümdü.

Bugün bir simitçinin yanından geçtim, “Taze gevrek, yeni geldi, çıtır çıtır” diye pazarlıyordu ürününü. Simit arabasına baktım, birkaç tane simit vardı sadece. Simit bariz biçimde taze de değildi, çıtır çıtır da. Denemek için aldım ve bu gözlemimde haklı olduğumu anlamak için dolgularımdan bir tanesini kırmak zorunda bile kaldım. Demek ki satmak için insanların duymaktan hoşlanacağı cümleler kurmak işe yarıyordu. Gerçekten taze olduğuna inandıkları için de olabilir ya da benim gibi denemek isteyenler için de olsa satabiliyordu.

Yıllar önce bana acır gibi bakış atıp giden adam da aynı bu simitçi gibiydi. Benim duymak istediğim sözleri söyler ve her seferinde ilişkimizi kurtarmayı başarırdı. O gün de bunu yapabilirdi ama yapmadı zira adı gibi biliyordu ilişkimizin bayatladığını ve artık o simitçi gibi yalan söylemek istemiyordu. Doğruları söylediği için ona kızacak değilim, keşke bunları söyleyebilecek cesareti çok daha önceden bulsa veya ben cesaretlendirebilseydim. “Çok boş konuşuyorsun” diyebilseydi bana ve ben de kendimi düzeltebilseydim. Belki o zaman hiç ayrılmazdık, ilişkimiz tazeliğini yitirmezdi.


Hala çok boş konuşmaya devam ediyorum ve herkes bana yalan söylüyor, beni idare ediyor, bir kişi bile beni uyarmıyor biliyor musunuz? 

Dostlar/sevgililer en büyük yalancı olabilir mi?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İDRİS BEYİN'İN MEYHANESİ

ANLAMSIZ CÜMLELER

ÖLMEK İÇİN ERKEN