MUTLULUĞU ARAMA HAKKI
“Tüm insanlar eşit
yaratılmışlardır; Yaradan’ları tarafından bağışlanmış, belli bazı vazgeçilemez
haklara sahiptirler; yaşam, özgürlük ve mutluluğa erişme hakları da bunların
arasındadır.” Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi. 4 Temmuz 1776.
O zamanlar orta 3, şimdilerde ise 8. sınıf diyebileceğimiz seviyede
ilk defa vatandaşlık dersinde duymuştum bu metni. Sınıfın inek öğrencisi ve
başkanı olarak bir türlü ezberleyemediğim bu maddeyi benden hiç
şüphelenmeyeceklerini düşünerek elime yazmış ancak kopya çekerken
yakalanmıştım. Sonrasında öğretmenimin kulağımı çekmesi, dahası hem onun hem de
veli toplantısında söylmesine istinaden ailemin güvenini yitirmek benim için
çok üzücü olmuştu. Belki de bunun için bu maddeyi hiç unutamıyorum.
Ergenlikte veya gençlik çağlarımda mutluluğu aramanın pek de
derdinde değildim. Bilakis mutsuzluktan beslenirdim. Çektiğim acıların bana has
olduğunu düşünürdüm. Acıyla kastım ne olabilir ki zaten, doğduğum topraklardan
ötürü acıya zaten alışkın olduğuma, kendi paramı kendim kazanmadığıma ve
hayatın ne kadar pahalı olduğunu anlamadığıma, yıllarca etrafımda nispeten
zayıf öğrenciler olmasından dolayı sınıfları rahat rahat geçebildiğime, ara
sıra sevgililerim olup, sıkılıp onları terkettiğime, elim ayağım düzgün, ailemin
var olduğuna, dünyada zulüm gören milyonlarca insana hassasiyet gösterecek
kadar erdemli olmadığıma, küresel ısınmayla bir derdim olmadığına göre…Seçtiğim
arkadaşlar da hep benim gibi “acı” çekenler olur, birbirimizin mutsuzluğu
içinde kıvranır, birbirimizi daha mutsuz etmenin yollarını arardık.
Askerlik tokat gibi suratıma vurduktan sonra hayattaki beslenme
kaynağımın mutsuzluk olmamasına karar verdim. Geceden sabaha olacak bir durum
değil tabi ki bu. Zira çok geç farkedeceğim üzere insanlar yaşladıkça
etraflarında mutsuz insanlar istemiyorlardı. Etrafımdaki mutsuzluktan beslenen
insanları gönderdim, ben de onlar gibi olmamak için vazgeçemeyeceğim insanların
yanında hep mutlu durmaya çalıştım. Kendimi çok zorladım, mutsuzluk dalgası
beni kapladığı zaman insanlardan uzak durdum.
“Mutluluğa erişme hakkı”, ne kadar güzel bir hak
değil mi? Hepimiz mutluluk peşindeyiz. Tabi herkes bunun altını farklı biçimde
doldurabilir. Bu kavramın altını aynı biçimde dolduranlar beraberce ona
erişebilirler. O, Sevgi ile bunun altını doldururken ben tamamen farklı biçimde
doldurmuştum altını. O, mutluluğun peşinde koşarken mutsuz oldu, ben ise
mutluluğa doğru bir adım attım. Ben mutluluğu diğerinin gözlerinin içinde
bulacağımı düşündüm, o ise altını başka biçimde doldurdu ve sonunda o mutluluğa
doğru giderken bu sefer ben mutsuz oldum. Ergenlik veya gençlik çağımda olduğu
gibi değil tabi. O zamanlar olsa acı içinde kıvranır giderdim, şimdi ise
bilinçli biçimde mutluluğu aramam gerektiğinin farkındayım. Tıpkı Sevgi’yi arayan
arkadaşım gibi.
Şimdilerde mutluluğu küçük kızımın yarım yamalak
„baba“ demesinde buluyorum. Eskiden „ben özledim galiba seni“ biçiminde devam
eden şarkının sözleriyle beraber, beni terk eden sevgilinin vücudumda açtığı
yaraları deşerken şimdi kızımdan uzak kaldığım bir an bu şarkıyı dinleyerek onu
ne kadar özlediğimi, akşam üzeri onu gördüğümde beni ne kadar mutlu edeceğini
düşlüyorum.
Mutluluğu arayın, hepiniz, bu en doğal hakkınız!!!
Yorumlar
Yorum Gönder