SANATÇI OLMAK

Tabi ki de seni izledim saatlerce, meditasyon olarak gördüğün sigara ayinlerini, nedenini bilmediğin bir yere koşar adım ilerleyişini, sol gözünü kapatan bukle bukle saçlarını sağ elinle başının arka tarafına doğru toparlayışını, arkadaşlarına “beni beklemeden nereye gidiyorsunuz” derken hem iğneli hem de neşeli sesini…

Ara sıra sergilere gitmeye çalışırım zamansızlık içerisinde kıvransam bile ve anlamaya çalışırım sanatçının o eserinde ne anlatmaya çalıştığını. Bazen birisini görürüm, devasa bir tablonun karşısına geçer ve onu anlamlandırmaya çalışır kendince. Diğer eserlerde kısa kısa durduktan sonra gözüme kestirdiğim ve neredeyse bir saatini o esere ayıran kişinin az önce durduğu yerde beklemeye ve bakmaya başlarım. Bakmaya kelimesini rastgele kullanmıyorum, sadece bakabiliyorum ancak bir anlam yükleyemiyorum. Zorlarım kendimi, bazen kafamı yan çeviririm, bazen eserin burnunun dibine kadar girerim ancak yok. Mutlaka bakmaktan ziyade gören bir göz gerekli sanırım sanat eserindeki derinliği kavrayabilmek için.

Kimi insanlar vardır hani, kulağı kuvvetli deriz, onlarca çalgı arasından bile seçebilir hangi enstrümanların çaldığını. Onlara da hep gıpta etmişimdir. İlkokuldayken başarısız mandolin çalma denemeleri, ortaokulda tatsız flüt çalma girişimleri, üniversite yıllarında birkaç notadan ileri gidemeyen gitar çalışmaları. Üstüne üstlük tahammül edilemeyecek bir ses de gelince musiki dünyasıyla uzaktan yakından alakası olmayan bir birey çıkıyor ortaya. Bir enstrüman çalanlara, Allah vergisi sesleriyle insanların kulaklarının pasını silen insanlara da gıpta etmişimdir ancak favorim yine de “kulağı kesik” lerdir.

Edebiyata yatkınlığını olan insanları ne kadar kıskandığımdan size bahsetmiş miydim size? Evet, alenen söylüyorum, onları da fazlasıyla kıskanıyorum. Nasıl oluyor da “aynen benim hissettiklerimi hissetmiş” veya “ben de bu dünyada bu hisleri sadece ben yaşıyordum” hissi verdirebiliyorlar. Bir yandan hoşuma gidiyor beni anlayabiliyor olmaları ancak bir yandan da sinir oluyorum, hem yaşadığımın yalnızca bana özel olmadığını anladığım hem de duygularımı benden daha iyi ifade edebildikleri için.

Eğer seni görmemiş olsaydım hiçbir zaman da anlayamayacaktım sanatçıların hiçbirisini. Derin derin çektiğin sigarayı umarsızca üfleyişini, yerleri titreten sağlam adımlarını, saçlarını arka tarafa doğru sürüklemeni bir ressamın eşsiz bir resmine bakar gibi bakabiliyorum. Sesin beni usta bir sanatçıya çevirebiliyor, binlerce ses arasından bile senin sesini ayırt edebiliyorum. Şu an bir edebiyatçı gibi yazamıyorum ancak şunu biliyorum ki dokunduğum zaman kalbine, sadece gözlerine bakmam bile bir kitap olacak.

Benim yaratmadığım bir sanat eserisin sen, benim çizmediğim, çalmadığım, yazmadığım. O sanatçılar da mutlaka senin gibi bir eserden etkilenmişlerdi sanata başlamak için. Ben de başlıyorum bundan sonra, çizmeye, çalmaya, yazmaya…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İDRİS BEYİN'İN MEYHANESİ

ANLAMSIZ CÜMLELER

ÖLMEK İÇİN ERKEN