TAKINTI


Hiç bitmesini istemeyeceğim bir rüyada seni gördüm az önce, uyandığımda hala daha senin sıcaklığını hissediyordum.

Seni takip ettim adım adım. Güneş seni tepende parlarken ben gölgende serinledim. Çöp kutusuna attığın şişeyi aldım seni gözden kaybetmeden. Şişenin ağzını kokladım, dokunmaya kıyamadım önce, sonra ben de dudaklarımı değdirdim, az önce dudaklarını değdirdiğin kısma. Kalp atışlarımın git gide hızlanmasına engel olamıyordum. İlk defa senden bir parçaya bu kadar yaklaşmıştım. Seni gözden kaybetmekten korkarak bir yandan da gözlerimi kapatıp şişenin ağzına dudaklarımı dayayıp sanki senin dudaklarını öpüyor hissiyatına erişmek istedim. Ama kendimi tutmayı başardım. Seni gözden kaybetmemeliydim.

Bir büfeye uğradın, çocukken zenginlik sembolü olan şimdi ise hiçbir anlam ifade etmeyen magnumdanaldın bir tane, hem de benim en sevdiğim, gözlerinin rengini anımsatan bademli olanından. Dondurmayı yerken yavaşladın, ben de mahallenin kızlarıyla yakan top oynayan erkekler arasında finale kalmış ve tüm kızların gözü üstünde bir o tarafa bir bu tarafa koşan çocuk mutluluğuyla adımlarını takip etmeye devam ettim. Sonunda dondurmayı bitirdin ve çöpünü attın, çöp kutusuna attığın dondurma çubuğunu poşetiyle beraber aldım seni gözden kaybetmeden. Çubuğu kokladım, dokunmaya kıyamadım önce, sonra ben dilimi değdirdim, az önce dilini değdirdiğin kısma. 

Sonra deniz kenarına oturdun kayalıkların üstünde. Ben de seni en iyi görebileceğim açıya geçtim ve güneş gözlüklerimi taktım, başka yöne doğru olsa da kafam gözlerim seni izliyordu. Güneş gözlüklerini icat eden kişi için bolca dua ettim. Rüzgar yoktu o gün, kızdım, halbuki kokunu bana getirmesini bekliyordum. Omuzlarına kadar olan saçların olduğu yerde duruyordu, bir saç teli olup omzuna dokunabilmeyi ne kadar çok isterdim bir bilebilsen. Kulaklık takarken omzuna dokunan bir saç telinin sırtından aşağıya doğru süzülüşünü gördüm. Hızla koştum, yere düşmeden yakaladım. Sana çok yaklaşmıştım, seni koklamak istedim, utandım, birkaç adım ötene oturdum. Rüzgar yardım etmese de nefis kokun burnumdan ruhumun derinliklerine doğru ilerliyordu. Bir yandan da bir tel saçın elimde, sanki saçlarınla oynuyordum da kokun etrafa daha hızlı yayılıyordu.

Kulaklıktan ne ala diyordu sanki bir ses, ne ala. Ben de ne ala dedim senden bir parçaya dokunmak, koklamak, tatmak. 

Uyandığımda bulutların üzerindeydim, adım adımuzaklaşıyordum senden, hazırlıksızdım uzaklaşmaya, korktum, ağlamaya başladım. Gözyaşlarım uzaklaşan benden, sana bir köprüydü belki de.

Eğer bir gün hazırlıksızca bir yağmurun altında kalırsan, yanağına değen ilk damlalar gökyüzünden sana bıraktığım göz yaşlarım olsun.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İDRİS BEYİN'İN MEYHANESİ

ANLAMSIZ CÜMLELER

ÖLMEK İÇİN ERKEN