GİRDAP


Bir an oldu, mutlu portreler gördüm etrafımda. Birbirlerinin gözlerinin içerisine bakıp hiç konuşmadan, “bugün seni göremediğim birkaç saat ızdırap oldu bana, ne zamandan beri sana bu kadar tutkun oldum, sen yokken ne kadar da boş bakıyormuş gözlerim, nasıl da ruhumun derinliklerine işliyor gözlerin” ve daha nicelerini söyleyebilen bir çift gördüm. Bakışlarımı ondan kaçırdım, bu kez başka bir çift gördüm, diğer çifte göre sakin gibiydiler. Bununla beraber birbirlerine kenetlenme biçimleri, erkeğin kızın arkasından sarılıp kafasını sol omzuna koyması, kızın da sol eliyle bir yandan sevgilisinin göbeğindeki ellerini okşaması bir yandan da sağ eliyle sakallarıyla oynaması. Mutlu bir portre için çift olmaya da gerek yok. Herkese sataşan, yaşama sevincini her hücresiyle etrafına yayan arkadaşım da gözümden kaçmıyor. Sevgilisinden henüz ayrılmış olmasına rağmen mutsuzluğunu etrafına yaymayan, bilakis neşeli görünen arkadaşım ise beni kendisine hayran bırakıyor. İçten içe ben ne yapacağım bundan sonra sorusunu soruyordur mutlaka ancak o an sadece bulunduğu ortamın keyfini çıkartıyor. 

Çuvaldızı kendime batırırım ben hep, kendimi bazen o kadar çok eleştiririm ki yolda yürürken kendimle kavga bile ederim. Kıskanıyor muyum diye düşünüyorum onları, hayır diyorum. Kıskanmak değil bu, özenmek de değil. Hayat enerjimin onlara hiçbir zaman erişemeyeceğini biliyorum. Var olan kasvetli havam daha da etrafa yayılmaya başlıyor. Çevremdekiler neyin var diye sormaya başlıyorlar. Onların bu sorusuna cevap veremiyorum, veremeyince daha da somurtuyorum. Sorulan bir soruya cevap verememek ne kadar da kötü. Ki bu soruya, sorulan kişiden başka yanıt verebilecek kimse de yokken. Konuşacak kelime bulamıyorum. Kimisi bu suskun ve boş bakışlarımı, derin bulup, ne düşündüğümü merak eder. Keşke bir konu hakkında düşünebilecek yetiye sahip olabilseydim.       

Bir kayıktayım, bir girdap beni içerisine çekmeye çalışıyor. Her ne kadar ölümden korkmadığımı düşünsem de, hayatta kalma içgüdüsüyle ters yönde kürek çekmeye yelteniyorum. Birkaç denemeden sonra bırakıyorum öylece. Hayatta kalma iç güdüsü bile kollarımı çalıştırmaya yetmiyor. Kaçınılmaz son beni kendisine doğru çağırıyor, ben de ona doğru kürek çekmeye başlıyorum. 

Hızla girdaba doğru giderken bana seslendiğini duyar gibi oldum, kokun beni çağırıyordu. Sana doğru döndüm, bana el sallıyordun, gelsene yanıma diyordun. Aynada kendime bakabilecek durumda değildim ancak o anda kendime acıyan bir gülümseme attığımı fark ettim. Küreklere yeltenmedim bile, girdaba doğru giderken, senden hızla uzaklaşırken senden gözlerimi ayırmadım, kokunu içime çektim. Belki de ilk kez sana bu kadar uzun uzun gözlerimi kaçırmadan baktım, kokunu ilk defa ciğerlerimin her noktasında hissettim.  

Yok olmaya başladığım anda dünyaya dair hatırladığım sadece sen ve kokun vardı.  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İDRİS BEYİN'İN MEYHANESİ

ANLAMSIZ CÜMLELER

ÖLMEK İÇİN ERKEN