KEŞKE

Hayatım boyunca kendimden bu kadar nefret ettiğim başka bir zaman olmadığından eminim. İçimde biriken sevginin sana ait olduğundan da o kadar eminim ki sana ne kadar aşık olduğumu anlattım. Kendimden nefret etme nedenim de tam olarak bu işte, sana aşık olduğumu, sana değil de başka birisine anlatmam.

Oysa ki yanına gelebilsem, mutluyken, kokulu kağıt koleksiyonuna yeni bir parça katan ilkokul çocuğu gibi neşeyle bakan gözlerine, o gün tüm misketlerini sokakta iki katına çıkartmış çocuk gibi sevinçle bakabilsem. Çok içten güldüğünde, yanağında bebek kalbinin heyecanlı yansımasını gördüğüm, zoraki güldüğünde neden dünyaya geldim diye ağlayan bebeğin hüznünü simgeleyen belirli belirsiz gamzene, kazı sırasında yeni bir yaşam belirtisi bulduğuna inanan arkeolog edasıyla hızlıca ancak hassas biçimde dokunabilsem. Annesinin yaptığı yemeğin kokusunu daha sokak kapısından alan, apartman merdivenlerini çıkarken git gide dolgunlaşan kokuyu evin kapısından içeri girer girmez tamamen içine çeken çocuk gibi, varlığından haberdar olsalar parfüm üreticilerinin sırrını çözmeye çalışacakları kokunu buram buram içime çekebilsem. Sigara dumanını üflerken birbirine küs sevgililer gibi aralarında yalnızca kısa bir boşluk bulunan, sonrasında ise barışıp birbirine sıkı sıkı kenetlenen, ruj veya nemlendirici sürmemene rağmen doğanın kendisinin en güzel makyaja sahip olduğunun tam olarak ifadesi birbirleriyle orantılı dudaklarına, yıllardır yağmur görmemiş, çatlak, nahoş dudaklarımı değdirebilsem. Dudaklarının arasından çıkan ve ruhunun tüm hissiyatlarını açığa çıkan dumanı, yaşama kaynağı oksijen gibi ciğerlerime doldurabilsem.

Bunların hepsini arkadaşıma değil de sana anlatabilsem.


Sana aşık olduğumu dillendirebilsem. 

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

İDRİS BEYİN'İN MEYHANESİ

ANLAMSIZ CÜMLELER

ÖLMEK İÇİN ERKEN